6 Kasım 2013 Çarşamba

Manyak mısın oğlum sen!

Manyak diyorum sonra bizim oğlan salak dedi kızıyorum, yok benden anne olmaz!
Ama Arca benden son derece memnunmuş öyle diyor. Geçenlerde yatak keyfi yapıyoruz, yani ben uyuyorum o benim yanaklarımı mıncıklıyor, durduk yere “benim annem olduğun için teşekkür ederim” dedi. Manyak işte, sonra ben bu çocuğun orasını burası niye yiyorum? Yerim vallaha hiç! anneyim ben!

5 Kasım 2013 Salı

Yeniden çocuk olmak, yeni bir çocuk olmak

Arca ile oyun oynamaktan hoşlanmıyorum. Yani onun sevdiği o arabalı oyunlardan, araba yarıştırmaca, yok efendim kaza yapmaca, arabaları bilmem ne yapmaca… Bıykkk araba sevmiyorum arkadaş! Pazar günüydü. Haftalardır ilk defa araba kullandım, sanki dün ehliyet sınavına girmişim gibi park yerinden iki saatte çıkamadım, Allah seni inandırsın Pazar alışverişim o kadar sürmedi.
Neyse araba oyunu sevmiyorum, o kadar!

4 Kasım 2013 Pazartesi

Yeliz'in okuma köşesi ... Mi acaba!?

Ailecek hasta olmak için bu yıl soğukları beklemedik.
Arca öksürüp duruyordu, Cuma okula gönderilmedi. Akabinde İlker de yatak döşek iki seksen yattı. Aralarında yine en iyi bendim. Benim sesim de dönmeden hallice, var sen düşün evdeki ortamı.
Ortam demişken, arkadaş bizim evin ortamı iyice bozuldu. Koltuktan totomu kaldırmaya gelmiyor, daha izi düzelmeden, soğumadan biri çoktan kapmış oluyor. Evet okuma köşesindeki koltuktan bahsediyorum.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Doğa ve çocuk

Geçen cumartesi evlilik yıldönümümüzdü. Muhterem kocamla bir başbaşa kalalım son zamanlarda pek az başarabildiğimiz bir şey yapalım yani sözümüz kesilmeden sohbet edelim dedik ve akşam yemeği planı yaptık. Arca'yı da anneme bırakacağız oh mis:) 

1 Kasım 2013 Cuma

Kendini ifade edebilme

Gıpta ettiğim insan özelliklerinin zirvesine, açık ara soğukkanlılık otursa da hemen arkasından “kendini doğru ifade edebilme” takip eder. Belki de doğru ifade edebilmek için soğukkanlı olmak ya da özgüven bombası olmak gerekiyordur, bunlar da bende yok malumunuz. Tevazu değil lan, olsa niye gıpta edeyim:P

31 Ekim 2013 Perşembe

Gurur ve Önyargı ve/veya Aşk ve Gurur… istediğin gibi…

İlk ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum, ya da kaç defa okuduğumu ama kitap kulübünden “hafiften aşka dalalım, biraz da klasiklerden gidelim, Jane Austen nasıldır, okuyalım mı” gibi sesler yükseldiğinde akan sular durdu. Tabiri caizse atladım. Defalarca okuduğumdan karar verilen çeviriyi edinmeye bile gerek görmedim.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Rötar

Bu rötarın diyete başladığım güne denk gelmesi pek fena oldu zira havaalanında gıdadan yana seçici olmayı sevmem. Bok boğazlılığıma hizmet edecek iğrenç zevkler peşine düşerim. patates bira gibi, bol soslu spagetti ve şarap gibi, kahve yanına bol çikolatalı atıştırmalıklar gibi… hayır en çok bira patates…. Instagramda paylaştığım bira karelerinin çoğu havaalanlarının fahiş fiyatlı food courtlarında çekilmiştir. daha güvenlik kontrolünden geçerken biranın kokusu gelir burnuma. Zaten bugün de rötar olacağını bileydim, diyet dürüm beyaz şarap ikilisinin suratına bakmazdım

25 Ekim 2013 Cuma

Dumur diyalog #110

Sigara içerken yakaladığı babasına "ya baba içme sigara çok zararlı"
İ: Tamam Arca haftada sadece bir gün benimle uyuyacağına söz ver, bırakıyorum bak hiç içmeyeceğim.
A: Öf iyi tamam iç o zaman!

23 Ekim 2013 Çarşamba

çok çocuklu aile simülasyonu

Bayram tatili hiç çocuksuz kalmadı bizim ev. Arca'dan bahsetmiyorum canım o bizim evin demirbaşı:) kuzenlerden, arkadaş çocuklarından bahsediyorum.

Önce Duru(7) ve Doruk (4,5). İlker’in babalarıyla işi çıktığında hiç tereddüt etmeden bize gelsinler dedim. Zeynep’in çalışması gerekiyordu, Tea&Pot arife günü açıktı, anneannelerinin ise sabahtan işi vardı, birkaç saat dediler. Oyun oynadılar, çizgi film izlediler, yemek yediler, atıştırdılar. Arca bana bir saniye bile yanaşmadı. Neredeyse üç olmuştu saat, içimden herhalde anneannelerinin işi uzadı diye geçirdim, zira babaları beni arayacak, onları bırakmam gereken yeri ve saati bildirecekti. Hiç umursamadım, ne olacak mis gibi oynuyorlardı. 

Babet

Toplu taşımaya geçtim beridir beni ziyadesiyle yoran tek konu ayakkabı. Yazın iyi kötü parmak arası terliklerle işe gidip geldim. (ofiste topuklu giyiyoruz o kadar da şuursuz değiliz:P) Gel gör ki havalar soğudu. Tamam, takım elbisenin altına spor ayakkabısı geçirecek kadar rahat bir insan olabilirim ama tekinsiz kombinimle otobüsteki lise öğrencilerinin alenen dalga geçtiğini görmezden gelecek kadar da vurdumduymaz değilim.

22 Ekim 2013 Salı

Yazmak istemiyom! Küstüm oynamıyom!


Bak başlıkta bile “yorum” yerine “yom” ile bitirmemden anlaşılmış olmalı ki harbiden “istemiyorum” yazasım bile yok.
Sen bilmezsin ben İstanbul Türkçesiyle filan konuşmam. Geliyom- gidiyom- yapıyom- yapcam- gelcem der kısadan giderim.
Yeni şarkılardaki o kafiye tutturma modasıyla da ilgisi yok, doğuştan yani, sonradan olma değil. Bunu fark etmem için taşradan ayrılıp okumak için İstanbul’a gitmem gerekmiş, İstanbullu bir arkadaşım benim kestirmeden Türkçemle dalga geçtiğinde noluyoz :P  demiştim. Bakma şimdi hanım hanım konuşmaya kasıyorum, uzun kelimelerle anlatıyorum meramımı ama içimdeki taşralı hala yerinde sayıyor.

21 Ekim 2013 Pazartesi

Gıcık yazı :S

Tatil bitti, yeayyyy çocukları okula kocayı işe postaladım diyenler, beni teselli edecek güç sizin damarlarınızdaki asil kanda mevcut değil. Hatta hiç kimsede mevcut değil, o He-Man veledi gelsin güç bende filan desin mesela, yürü git derim.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Dumur diyalog #109

Y: eve gidince kekle keyif yapalım çay mı süt mü mandalina suyu mu?
A: mandalina suyunu tercih ederim
.....
Annesinin ayakları için; "ay senin pis kokulu ayaklarını seveyim"
......

10 Ekim 2013 Perşembe

Faşo Ağa

Andımız yasaklandı. Ben Serkan’ı düşündüm. İlkokul arkadaşım Serkan geldi aklıma.

9 Ekim 2013 Çarşamba

İlk yemeğim: Patates kömürü

'90'ların başı, ortaokul yılları. Okulun açılmasına pek az bir zaman var. Ya anneannem ya da dedem hastaneye yatırılmış, annem ve teyzem refakatçi, eve gelemiyorlar. Kızları bir evde toplamışlar, birbirimize göz kulak oluyoruz, ablam, ben ve teyzemin kızı.
Ablam kıyamam o yıl üniversite sınavına girecek, dershaneye gidiyor, boyuna ders filan çalışıyor, bize katiyen takılamıyor. Biz Zühre ablamla Perşembe pazarına gidiyoruz, markete gidiyoruz, evin işini gücünü yemeğini yapacağız, özgüven zirve! Kıvıramadık mı pazardaki teyzelere soruyoruz, “fasulyeyi nereden alalım?” , “hangi tezgahın domatesi güzel?”

Anne olunca öğrendim

Anne olunca anlar mısın anlamaz mısın bilemem ama eşek gibi öğreniyorsun bazı şeyleri.
Mesela “seni hiç sevmiyorum!”lar zamanla acıların çocuğu tonundan “sen beni hiç sevmiyorsun”lara dönüşüyor.
El kadar velet dersin, allah seni inandırsın seçim zamanı ekranda ağlayan politikacıların duygu sömürüsü bizimkinin yanında devede kulak! Anne olunca sesini yükseltmemen gerektiğini öğreniyorsun. Yiyorsa yükselt, “sen beni hiç sevmiyorsun”la başlayan cümlelerin iç acıtıcılığıyla bak bakalım baş edebiliyor musun?

8 Ekim 2013 Salı

“Bir çocuğa nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsun!”

Hani öyle kalırsın, hani ne diyeceğini bilemezsin, bakarsın oğlanın suratına. “Etraftan ne derler?” diye çekinmekten çoktan vazgeçmişsindir de böyle bir tepki eşekten düşmüşe döndürür adamı. Bunu hak edecek bir halt ettiğin de yoktur ha!

Dürümünü tam istediği gibi yaptırtmana rağmen masadaki turşu ve elindeki ayran daha cazip gelmektedir cüceye. Bir söylersin, iki söylersin, ı-ıh yok oralı olmaz. Dahası gözünün içine baka baka hüpletir ayranı. Sonunda sabrın taşmıştır. Önünden turşuyu elinden ayranı alır, masanın öte yanına koyarsın ve “yemeğini ye!” dersin.

4 Ekim 2013 Cuma

O zaman Carpe Diem bebeyim!

Kitap kulübü toplantısı…
Leyla Erbil’den Tuhaf Bir Kadın… Mekan ORA LAHMACUN
(Güleni tepelerim! Hayır, biz böyle kitap kulübü edebiyat tartışması, Tea&Pot’ta bitki çayı demlenmeleri filan… entel mi görünüyoruz oradan? Hayır, bacım seni temin ederim ki değiliz, katiyen değiliz! İşten çıkmış karnı aç bir avuç kadınız.)

3 Ekim 2013 Perşembe

Dağınık darmadağınık

Kredi kartı ekstrem gelmiş. ŞOK!
Bir yanlışlık var dedim, İlker of boşver dedi. Tek tek her kalem harcamayı didikledim. Arca’nın ayakkabıları, benim fahiş fiyatlı çantamın bile taksiti var. Hemen hiçbir kampanya fırsatını kaçırmadığımdan tutarın üçte biri kitap. Bu ay vicdan yapmışım Arca’ya da üç tane kitap almışım Allah için.

2 Ekim 2013 Çarşamba

Türkiye'yi izlediniz.

Arca babasının göğsü ile göbeği arasına yatmaya bayılır. Ölmek üzereyken tam da oraya yatmaya alışmış oğlanın babasının tabutuna yine öyle kafasını koyması... Çok hazırlıksız yakalandığım bir sahneydi. Yerin altında ilerlerken metronun diğer yolcuları gözyaşlarımı görmesin diye güneş gözlüklerimi taktım. Çenemden süzüldü, gören oldu mu bilmem. 

1 Ekim 2013 Salı

İçimde bir sıkıntı? ne diyelim, hayırlara vesile

Üzerimizde kolsuz bluzlar altımızda etek, yazdan kalma bir hava, sohbet ediyoruz havadan sudan, yok özellikle havadan. Tamam sıcak, tamam güneşli falan ama bir baskınlık vardı havada. Yağsa rahatlayacak mı?
Bende de aynı havalar bu aralar.

Büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum

Ekrana baktım baktım ve gayri ihtiyari "büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum" dedim. Öylesine çıkıverdi ağzımdan hiç düşünmeden. Gerçi düşünmüşüm demek ki, demek ki bilinç altımda bir yerlerde Arca bir yetişkin olduğunda nasıl bir anne olmak istediğime dair ipuçları biriktirmişim ve yirmibeş sene sonraki Yeliz ve Arca ikilisini karşımda sohbet ederken bulduğumda dökülüvermişim.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Güzel Harabeler

Bazen bedel ödemek gerekir. O kitabı bitirmek istiyordum ve öz evladımın nöronlarından birkaç yüz tanesinin ruhuna elfatiha okumakta tereddüt etmedim. Elindeki ipad ile aşk yaşayan Arca "annecim sen biraz daha oynar mısın ben bunu bitirmek istiyorum da" dediğimde gözlerini gözlerime dikti, bakışlarında "dalga mı geçiyon be anne" sorgulayışı vardı ama toparlanması uzun sürmedi. "A e ım benim de şu çiftlik oyununa bakmam lazım" diyerek vicdanımı rahatlatıp nadiren eline geçirdiği fırsatın tadını çıkarmak üzere koltuğa daha da gömüldü.

Bir cumartesi öğle öncesi bizim evin halleri:)

Gudubet misin arkadaş!

Boğaz ağrısı şikayeti ile uyandığımda saatler 04:45’i göstermekteydi. Her parça iş için bir zaman dilimi belirlerim ben. Bir birim genelde 5 dakikaya denk düşer. Tuvalet vs işleri iki birim, giyinmek bir birim, eşyaları son kontrol bir birim ve beş birime dönüşmemesi için Arca’nın gıdısından öpücük yerine koklama işlemi bir birim.
Ve taksi gelir.

27 Eylül 2013 Cuma

4,5 yaş anasının anatomisi & babasının babatomisi

4 yaş anatomisinin üzerinden bir ilkbahar bir de yaz geçmiştir. Gel gör ki 4,5 yaş anatomisinin üzerinden koca bir silindir geçmiş gibidir. Yaz aylarından kalma salmışlık bir türlü toparlanamamakta, anatomi kendini tabiri caizse bok gibi hissetmektedir.

25 Eylül 2013 Çarşamba

4,5 yaş Arcatomisi

Koca bir yaz boyunca hiç hastalanmayan Arcatomik yapı ile ilgili iki soru akla gelmektedir. Bir, “biz bu çocuğa bakmayı bilmiyor muyuz ve anneanne-babaanne bakımı daha mı iyi?” İki “okul mu çocuğu hasta ediyor?” Gönül, okulun üzerine atmak ister suçu, zira önceki yaz okula gitmiştir ve amipli dizanteriden el ayak ağız hastalığına kadar nerede akla gelmeyecek virüs, parazit var, alıp getirmişti bu çocuk. Evet evet kesin okulun suçu:P

24 Eylül 2013 Salı

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +3 yaş vol.1


3 yaş kitapları ile devam etmeden önce küçük bir not...

Bazen sıkıldığını sanıyorsun, o bir dönem öle bayıla okuttuğu kitapları okutmaz artık sanıyorsun ama öyle olmuyor. Kenara ayırıp aylar sonra tekrar çıkardığında aynı heyecanı yakalıyorlar. Oyuncaklarda uyguladığım oryantasyonun kitaplarda da aynı coşkuyu yaratmasına çok sevinmiştim. Evvelce yapmış olduğum kitap yatırımları sebebi ile son zamanlarda Arca’ya hemen hiç kitap almama gerek kalmadığını fark ettim.

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bir yerlerde birileri ölüyor şu an

İlk duraktan bindiğim metroda ayakta kaldım. Enteresan!
Dedim ki “trafik çıldırmış olmalı”. Okuyamayınca kafanda bir şeyler yazmaya başlıyorsun otomatikman. Yani ben öyle yapıyorum en azından. Hatta yazının başlığı bu olabilir; “trafik çıldırmış olmalı”. Sonra baktılar ki yeni sırt çantamı yere koymayıp ayaktayken iki kişilik yer kaplamakta ısrarcıyım, yer verdiler,oturdum, sayemde metroya bir vücut daha sığıştı.

20 Eylül 2013 Cuma

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +2 yaş vol.1

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak bugüne kadar sır gibi saklanan Arca'nın kitaplığını siz sevgili okuyucularının hizmetine sunuyor!! Sağ olun var olun!

Allah biliyor ya öyle sır filan yok yav, anası kendi okuduklarını sayıp dökmekten bebesinin kitaplığından bahsetmez olmuş. Bunu fark edenler de uyarmış, bir tavsiye et bir liste ver demişler. Olay kısaca bundan ibaret bacım. Yoksa dükkan senin. 

Ya ben bir de boyuna çuvallıyorum ya bu analık işinde, becerebildiğim bir kitap seçme işi var onu da böyle hava atar gibi yazmak kanıma dokunuyor. Ama yok hizmet hizmettir, bu kitap işi tavsiyeyle oluyor kendimden biliyorum. Anası bu yer cücesine neler okuyor merak eden buyursun, merak etmeyenin canı sağ olsun. Öyle liste verip geçmeyeceğim ha, birkaç kelam edeceğim sonra ay tüh okuyaydım der üzülürsün benden söylemesi.

Okumaya nasıl vakit ayırıyorsun?

Sabahları metro durağında beklerken ayakta birkaç dakika, metroda en az yirmi dakika, sonra aktarma otobüsünü beklerken durakta 5-10 dakika, otobüste oturabilirsem bir on dakika da otobüste. Ayakta okumayı da denedim ama belediyenin otobüslerini şoförler değil ralliciler kullanıyor kanımca, vallahi kolum çıkıyordu. Ayaktaysam yeltenmiyorum artık: )

19 Eylül 2013 Perşembe

Dumur diyalog #108

İ: Ipad’in şarjı dolmamış babacım
A: Sen yanında götürdün mü?
İ: Hayır
A: E, ben oynamadım, sen götürmedin, neden hala dolmadı şarjı?
….
Davete ne giyeceğine karar veremeyen Yeliz kocasına danışmaktadır.
Y: Elbise mi giysem, pantolon mu giysem, ne giysem?
Tuvalette kakasını yapmakta olan Arca seslenir; “Annem birini giy, öbürünü yedek alırsın.”

18 Eylül 2013 Çarşamba

Tesadüfün böylesi... 1984

Hemen her yerde, evinde, en mahreminde bile izleniyorsun. Her şeyin kayıt altında.
Hayatının her noktasına müdahale ediliyor, çocuk yapmak / yapmamak konusunda bile senden başka söz sahibi olanlar var.
Tek tip giyinmen gerekiyor, tek tip düşünmen.
Düşünmüyorsan sende bir sorun var, hemen düzeltilmelisin.

17 Eylül 2013 Salı

Yalancı

Evin bütün çekmecelerini elden geçirdiğimiz gündü.
“Hani sana okuldan getirdiğim küçük şeyleri ne yaptın annem? Hani onlar buradaydı?”
Hasssss……….
Kıvır gülüm kıvır… “Onları daha güvenli bir yere koydum Arca.”

16 Eylül 2013 Pazartesi

Domestik hafta sonu

Saçımın dibi dört park çıkmış, modeli kaçmış, bonus kafaya doğru emin adımlarla ilerliyor ben kuaföre gitmeye üşeniyorum da eve okuma köşesi yapmaya üşenmiyorum.
Daha doğrusu planlamaya üşenmiyorum. Laptop sehpaları belirledim, koyacağım koltuğu tespit ettim, hatta hayallerimde orada oturup kitap okuduğumu bile canlandırdım.
İş hayata geçirmeye gelince ona da üşendim.

13 Eylül 2013 Cuma

Ağla çocuğum, açılırsın

Hava sıcaklığı 35’in altına inmemiş olabilir, hâlihazırda denize giriyor, güneşleniyor olabiliriz ama hala bilmeyen varsa söyleyeyim sonbahar geldi! Esen rüzgârın üşütmesinden, metrodaki siluetlerin hırkalanmasından, bizim evin hallerine bir hüzün çökmesinden anlarsın sonbaharın geldiğini!

Topuklu ayakkabılı Raif Efendi

--- yazıyı mümkünse Lisa Ekdahl'ın "I don't mind" isimli eseri fonda çalarken okuyalım bacım ki tadı çıksın. Hadi hep beraber "I don't mind I don't mind ... How could I mind? ..." ---
Bundan böyle topuklu ayakkabı giyenin taaaaa!Bütün gün ayakta duracağın belli, senin neyine topuklu ayakkabı giymek?
Herkes bu iş hayatında mış gibi yapıyor ve ben onları seyrederken çok eğleniyorum. Yüksek kademedekiler önemli insanlarmış gibi yapıyor, orta kademedekiler müşterileriyle arım balım peteğim ilişkisindeymiş, daha alt kademedekiler ise hiç olmadıkları halde olayın bir parçasıymış gibi yapıyorlar.
Ben?

11 Eylül 2013 Çarşamba

Bana balık verme, balık tutmayı öğret

“İnsanın hayata es vermesi gerek, ama gerçek bir es! Önemsiz bir işe gömmeli kafayı ve karmaşık sorunların basit işlerle yer değiştirmeli ki kafası boşalsın…”
Bu cümleyi kafamdan mı kurdum, İlker’e mi söyledim hatırlamıyorum. Kafamdan geçenleri İlker’e naklen anlatmak gibi bir huyum var ya, hangisi düşünce hangisi sohbet bazen unutuveriyorum.
Hatırladığım şeyler de var… Mesela İlker’in beni arayıp da “balığa gelir misin benimle?” diye sorduğunda, önce evet, sonra hayır, sonra tekrar evet, sonra “beni yedeğe yaz” dediğimi çok net hatırlıyorum. Geçen bahsettiğim arkadaşımla yemekteydik ve benim kafam “ulen ben beş sene sonra ne b.k yiyeceğim” sorusu ile meşguldü.
Sonrasını da hatırlıyorum. Çeşme’ye giderken İlker “yanına kalın bir şeyler al, sabaha karşı çok soğuk olur” dediğinde, hasss… ben unutmuştum, demek yerine, “mont alırım” dedim. Son dakikaya kadar yırtacağımı düşünmüştüm, ama İlker’in annesi “gidin yav ben bakarım çocuklara” deyince bahanem kalmadığını bile unutmuşum. Omuz silkip, “iyi be, ben de bu balığa gitme mevzusu açıldığında İlker’in gözlerinin niye parladığını anlamış olurum” deyiverdim içimden.
Hatta çok daha sonrasını da hatırlıyorum zira totom donarken “ulennn manyak mıyız lan biz? ne işimiz var lan balıkta! Mis gibi uyuyan oğlanın koynundan çıkıp ne b.kumuza geldik” diye içimden geçirmiştim. Kumrucu Hüseyin’de yediğim yengen bile – evet abicim bu kumrunun mucidi Hüseyin imiş, anlattılar bana, Şevki filan aldı yürüdü ama Hüseyin bir başka dediler – teselli olamadı pişmanlığıma.
Ne zaman ki gün doğarken yüzüme çarpan rüzgarın ayazını Ayhan Kaptan’ın bir kupa çayıyla ısıttım da kafamı kaldırdım, şafağa daldım, işte o zaman dedim ki “var ya sırf bunun için bile gelinir balığa, balık tutmasan da olur”. İçimden de demedim ha, bizzat Emre’ye söyledim. Kanımca yola çıkmadan evvel “bir an var ki o an için bile gelinir” dediği an işte o andı. O andan sonra İlknur da ben de oğlanları düşünmeyi bıraktık.
Martılar “acemi lan bu, birazdan akvaryum balığından hallice bir tane çeker tekneye, diğerleri de küçük bu der atar denize, biz kaparız” diye nasiplenmeyi bekleyedursunlar, ben oltamın iğnesine bir sardalye parçası iliştirmekteydim  ve tek düşündüğüm …

10 Eylül 2013 Salı

Dumur diyalog #107

A: Bana dondurma almadan önce sor tamam mı babam?
İ: neden?
A: Aldığın dondurmayı istemiyor olabilirim

A: babam biz oltaya ilaçlı yem koyalım
İ: ee
A: balık onu yesin, sonra hastalnsın yatsın uyusun biz de gidip yakalayalım
İ: illa uyuması mı gerekiyor?
A: İşte o konuyu bilemiyorum

9 Eylül 2013 Pazartesi

Hayalleri "35"bin bakımına almak kazım

Geçen hafta bir öğlen eski bir iş arkadaşımla yemeğe çıktık. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz, imrendim adama. Neden dersen, adamın beşer yıllık periyotlar halinde kariyerinde neler yapacağına dair planları mevcut. Hem de öyle ulaşamayacağı şeyler değil, ulaşır da, zira ben onun beş sene önce de yaptığı planları biliyordum, şimdi tam da o konumda.

6 Eylül 2013 Cuma

Müzik? Kitap? Iy evet! entel dantel tavsiyeler

Normalde kitapları ikinci defa okumak gibi bir âdetim yoktur. Nitekim kulübün yeni kitabı “Kürk Mantolu Madonna”yı da tekrar okuma niyetim yoktu. Birkaç bölüme bakacak, kulüp için notlar hazırlayacaktım. Bir baktım ki yarılamışım kitabı. Demek bazı kitapların defalarca okunabilitesi varmış.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Dumur diyalog #106

Yemekte;
Y: Annecim yoğurtlu salata var bak, semizotu salatası yesene.
A: Yemiycem!
Y: Niye?
A: Ben öyle pek salata seven bi çocuk değilim annem.
…………..

3 Eylül 2013 Salı

Siz, siz olun yorum yapmayın

Yok annem yok, bloga değil. Buraya her türlü yorumu yazabilirsiniz, denetimsiz gören sefilin biri geçenlerde küfür hakaret yazmış mesela. İnsanın başına geliyor yani, her şey geliyor. Senin yüzüne söyleyecek dötü yok ama klavyeyi verdin mi eline, sövüp sayabiliyor. Delikanlıysan adını yaz, ama yemiyor tabii. Ben de tüm o “adsız” soysuzlara ve spam yorumlara inat ayarlarımı değiştirmiyorum, “adsız” yorumcuların günahı ne, değil mi ya?
Neyse yorum derken başkasının hakkındaki yorumlardan bahsediyorum.
Görsel: alakasız, Arca'nın bahçede gördüğü bir sümüklü böcek sadece

2 Eylül 2013 Pazartesi

Uyku


Evet Arca anasıyla uyumaya bayılır. Neden bilmeyiz zira tecrübelerime dayanarak söylüyorum:P bizim muhterem uyku için çok daha iyi bir seçenek bence. Minik ve mırıl sesiyle kitap okur, Arca'ya masaj yapar, yumuşacık bir göbeği vardır. Etraf bebeler bile İlker'le uyumak ister de bir bizim oğlan yanaşmaz. 

30 Ağustos 2013 Cuma

Kızlarla bir akşam PMS öncesi bir kavanoz nutella gibi

Bu hafta hep kadınlar vardı akşamlarımda. Önce kitap kulübü, hepsi otuz beşimden sonra tanıdığım kadınlar. Her birimiz birbirimizden farklı apayrı renkler, ortak bir geçmişi bile olmayan kadınlarız. Ortak paydamız kitap. Ve konuşacak ne çok şey buluyoruz inanılmaz.

29 Ağustos 2013 Perşembe

Tespitim var vol.kaç oldu bilmiyorum: garantici

Garanti bankası beni kesinlikle reklamlarında oynatmalı. Zira ben bu garanti işinin bırak kitabını anayasasını yazarım.
An itibariyle İstanbul’dayım. Bir alışveriş merkezinin basık atmosferinde (iklimlendirme tesisatını yapan firmanın taaa) “ne takıntılı ne garantici kadınım ben” diye düşünürken yazayım bari dedim yazayım da burayı okuyanlar hakkımdaki düşüncelerini gözden geçirsinler.

An itibariyle...

Bu yazın ter kokusu dalında birincilik ödülünü ön masada oturan abiye takdim ediyorum. Otobste yanımda kokanı anladım da cafe'de başka masada oturanın ter kokusu ??

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Dumur diyalog #105

Arca anlamasın diye şifreli konuşan anne babasına;
A: Ne biçim konuşuyorsunuz? Ne diyorsunuz?
Y: Gizli konuşuyoruz annecim
A: HAYIR GİZLİ KONUŞAMAZSINIZ! konuşamazsınız, çocuklar merak eder!
……..
Karşı komşunun 3 yaşındaki çocuğundan bahsediyor;
“Evden ayrılacakmış, uzağa gidecekmiş.”
“Kim Tuna mı?”
“Evet ya uydurukçu Tuna peh!”
…………

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Sıla, çim kurtları, süzgü(?) ve daha fazlası

"Bu yaz bir konsere gidelim yav, kime gidelim”, sohbetiyle başlamıştı her şey ve Sıla’nın konserine bilet almamızla nihayete ermişti. Bu kadar, nokta.
Değil tabii ki … Yoksa Sıla’nın konser biletinin fotoğrafını çeker sosyal medyada paylaşırım, Çeşme Açıkhava da yazıveririm, havamı da basarım, biter gider. (nitekim paylaştım:P)
Aaa hiç eziklemek yok, şunun şurasında sekiz on yıldır ilk defa konsere gidiyoruz muhterem kocamla, ben sosyal medyada paylaşmayacağım da kim paylaşacak!

23 Ağustos 2013 Cuma

Dumur diyalog #104

Markette dondurma isteyen Arca'ya onay verilir, hazır dondurmayı koparmışken cips paketinin üzerinde dondurma resmi gören Arca şansını zorlar; "annem bak bu cips dondurma veriyormuş, bunu alalım dondurma hediye olsun"
...............

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Anı biriktirmek

Arca işbölümü yapmış aramızda oyun İlker’in payına düşüyor, kitap benim.
Ben oyun konusunda pek becerikli değilim, faaliyetle filan işim olmaz. Zevk almıyorum ve Arca da salak değil zevk almadığımı illa ki hissediyor.
Koşmaca seviyorum, saklambaç… Az biraz büyüsün de yakan top oynayalım istiyorum, sonra ortada sıçan oynayalım. Yani öyle araba yarıştıralım, yok kudurmaca oynayalım bana göre değil. Dedim ya sakarlıklarımdan nasibini alan Arca da akıllandı bana adrenalini düşük faaliyetleri uygun gördü.

20 Ağustos 2013 Salı

Reklam değil tavsiye

Vallahi değil, para verip aldım. Maksat vatana millete faydamız olsun.
Kimin tavsiyesi hatırlamıyorum, bir bulsam o mekanı cennetlik insanı elinden öpeceğim.
Söylemesi ayıp kokarım ben. Terleyince kim kokmaz?

16 Ağustos 2013 Cuma

Amaannn kaçmıyor ya!

Sabahları 06:00 dedin mi ayaktayım. Önce kocaman bir bardak limonlu suyumu içiyorum. Çayı demleyip taptaze bir sabahı yoga ile ısınarak, güneşe selam ederek ve enerji depolayarak karşılıyorum, sonra mekik aletinde elli adet mekik çekiyorum. Karın kaslarımın bir defada 120 mekik çekebildiğim günlere kavuşmasına çok az kaldı.

Dumur diyalog #103

Patlak topun üzerinde dengede durmaya çalışan Arca'ya: "annecim düşeceksin bak o top düşürecek seni!"
A: "topların hepsi yuvarlak hepsi düşürür"
--------

Arabada giderken tükürüp duran Arca'ya : "annecim tükürme!"
A: "tükürmüyorum ki!"
Y: "ya n'apıyorsun?"
A: "Ağzımda tükürüğü karıştırıp fışkırtıyorum"

15 Ağustos 2013 Perşembe

Tek yumurtadan bir porsiyonluk krep tarifi

Arca yumurtanın sarısını yemiyor. Daha doğrusu yemiyordu. Sebebin ne olduğunu bilmiyoruz ve açıkçası öğrenmeye de gerek görmedim. Ne değişecek ki? Yumurtanın sarısı hakkında kararını vermiş. Evet tabii ki protein dedik, büyütür dedik yesen iyi olur filan dedik, daha da bir şey demedik. Ne diyeceğiz ki? Sadece fazlasıyla et yiyor, proteini de o kaynaktan sağlayıversin dedik, ilişmedik.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Okula gitmeyeceğim!

İlk defa “okula gitmeyeceğim” isimli türküyü çağırmaya başladığında bahar aylarıydı. Dedik ki “nisan mayıs aylar gevşer gönül yayları” ve hatta dedik ki “pek uzun zamandır hastalıklarla boğuşuyor uzaklaştı haliyle okuldan” ve hatta düşündük ki NA ile çok güzel eğleniyor, okula gidesi gelmiyor.

Cehennem

Tatil kitaplarının biri de Cehennem’di. Çok zaman önce Dan Brown okumamaya karar vermiştim. Sebebini hatırlamıyorum, bir overdose durumu mevzubahisti muhtemelen. Sonuçta pek aklımda değilken onu kitaplığa nasıl dahil ettiğimi hepimiz biliyoruz.

13 Ağustos 2013 Salı

Bu kadar basit !

Arca’nın her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorduğu zamanlarda Tübitak yayınlarının mini ansiklopedisini almıştım. İnternetten siparişin bazen yaşına uygun olmayan kitapları seçmiş olmak gibi riskleri oluyor. 8 yaş imiş. Açıp okudum, 35 yaş bile olabilirmiş, zira benim bile bilmediğim ne çok şey varmış. Bir de fen lisesi mezunu olacağım. Arca’ya vermedim bile kitabı, öyle bir yerlerde duruyordu.

Yaz kitabı diye bir şey var.

Akşamlardan bir akşam çekirdek aile olarak Çeşme merkeze indik. Miskin yer cücesini dondurma vaadiyle kandırmıştık, evde yayamayıp yürüyüşe çıkarmamıza gıcık olmuştu, suratı beş karış yürüyordu önümüzde.
Ben çocuklar gibi şendim. Bayılırım sahil kasabalarının çarşılarına. Henüz yazlığımızın olmadığı yıllar Kuşadası’nda Yetiş Motel’e giderdik. Arka kapısından girersin, öyle görevli filan yok, önüne çıkana sordun mu seni odana yerleştiriverirler. U biçiminde sıralanmış odaların kapıları, içinde envai çeşit bitki olan bir orta bahçeye (daha doğrusu çiçekliğe) açılır. Odalar karanlıktır ve dolayısı ile acayip serindir. Masalarında kutu oyunlarının, tavla ve satranç tahtalarının olduğu lobiden aşağı denize inersin. Çocukluğumun nefis mercimek çorbasını, çorbanın içindeki tereyağlı kıtırları ilk o motelde yediğimi hatırlıyorum. Hala duruyor mu bilmem ama o günlerin en sevdiğim ritüellerinden biri de yemekten sonra Kuşadası çarşısına gitmekti. Annem, ablamla beni tertemiz giydirirdi. Maraş usülü dondurmayı dondurmacı şakasıyla kapar yerdik. Ufak tefek hatıralar alırdı babam bize, bir deri kolye, belki sandalet… Ne zaman bir sahil kasabasının çarşısına insem çocukluğum aklıma gelir, çocuklaşasım gelir.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Hakkımda bilinmeyen fakat “bilinse de olur bilinmese de olur” türdengerçekler

Muhterem kocam ve kardeşi çocuklukları hakkında pek az şey hatırlıyor. Hayret verici zira ben bile İlknur’un çocukluğuna dair pek çok şey hatırlıyorum. İlknur neredeyse otuz yaşında olduğuna göre, var sen düşün İlker’i ne kadardır tanıdığımı.
Ben? Ben doğumumdan öncesini bile hatırlıyorum. Gülmeyin len! Hatırlıyorum. Babamın babası, herkes tarafından çok sevilen bir insanmış. Herkes hürmetle anar kendisini. Bir de bir resmi vardı bizim evde. Tamam işte! Onunla ilgili anılarımı bile anlatırdım. Rahmetli, ablam üç aylıkken vefat etmiş.

Kendine ait bir oda

Virginia Woolf'un feminizmin kitabını yazdığını kabul edersek "kendine ait bir oda" da feminizmin kitabının ta kendisi oluyor bu durumda. Virginia ablamız der ki; kadının kendine ait bir odası, geliri ve kendine ayıracağı zamanının olması lazım... yazmak için.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Arca n’apıyor?

Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri NA ile şehrin tadını çıkarıyor.


Kah evde yayılıp oynuyorlar, kah komşu çocuklarıyla toplaşıp parkta sabah pikniği yapıyorlar. Gün geliyor metro ile geziyorlar. Akşamları anası ve babasıyla bol kudurmacalı saatler geçiriyor. Yatmaya yakın odasının klimasını açıp iyice serinletiyor ki keyifle uyuyabilsin. Evet gıdada eti, uykuda serinliği sevmesini babasının genlerine bağlıyoruz. Gel gör ki babasıyla uyku, anasının seyahatte olduğu akşamlar haricinde tercih edilmiyor. Salı akşamları uyku öncesi aktivitesi çanta toplama. Çantalar teker teker hazırlanıp kapı önüne akşamdan konuyor.

Çarşambaları ya anneanne-dede ikilisi ya da babaannesi bizim yer cücesini ve kapının önündeki eşyaları doğru yazlığa götürüyor. Yer cücesinden mutlusu yok.

Özdere’de çoğunluğu annesinin çocukluk arkadaşlarına ait yaşıtı sekiz kadar oğlan çocuğu ile sokakta oynamaya bisiklete binmeye bayılıyor. Özellikle Ali Emir favorisi. Araları sadece bir ay ve müthiş eğleniyorlar birlikte. İcat ettikleri oyunlar o kadar eğlenceli ki... Geçen haftaki oyun “Ali Emir’in ablasını bulma” oyunuydu. Bütün siteyi bisikletle dolaşıp bulmaya çalıştılar, artık akşam olduğunda ablası bunları buldu. Bir de zıp zıp var, illa ki akşamları gidiliyor, zıplanıyor. Dondurmadan yana stoklu çalışmayı uygun görüyor cüce, muhakkak her gün bir dondurma alınıp buzluğa atılıyor. Bir de anasının yüklenip getirdiği sandalyesine kuruluyor.

Çeşme’de pek yaşıtı yok ama bazen kankası Poyrazla denk geliyorlar yeay!! bir de tabii ki Deniz var! Bu sene Deniz’i tenhada sıkıştırıp orasını burasını acıtayım derdinde değil. Bir olgunluk geldi üstüne, Deniz de kendini sağlam savunuyor, Arca üzerine yürüdü mü basıyor çığlığı katiyen altta kalmıyor. Kardeş şart değil ama kuzen şart! Zira bir geçenlerde tüm hafta İzmir’de geçirdiğinde Duru’cuğu ile müthiş eğlendiler. Bazen diyorum ki önceden Arca’ya bir abla doğuraymışız iyiymiş.

İki bahçede de biberler, acurlar… Arca’nın her daim taze taze atıştıracağı kaynaklar mevcut.

Uzun lafın kısası “Arca n’apıyor?” diye soracak olursan şehirde olsun, yazlıkta olsun, tatilin tadını çıkarıyor. Ha bir de hiç ama hiç okula gitmek istemiyor. Sabah yaptığımız uzun konuşmadan da bir çözüme varamadık. Ama vardığımız sonuç arca okula kesinlikle gitmek istemiyor. Sonbahar geldiğinde ne halt edeceğiz bilmiyoruz.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Dumur diyalog #102

Dergide kahraman bir köpeğin haberini okurken;
Y: annecim bak ne kadar cesur bir köpek sahiplerinin hayatını kurtarmış.
A: maşallah!
----------

Babaannesiyle matematik çalışırken(!)
B: arca gel sana ikişer ikişer saymayı öğreteyim
A: tamam
B: 2-4
A: niye 1-3 değil?

-----------
Sabah dondurma paketlerini çöpte bulan Arca "neay siz magnum mu yediniz ben uyurken!"

--------

Benzincide oyuncak araba rafına bakarken,
"bu arabaları kimse almamış annem kimse istememiş bunlar yalnız kalmış"

2 Ağustos 2013 Cuma

Akıllı alışveriş – mi acaba?

Ben buradan alışveriş danışmanı (reyhan özledim bacım) gibi rehber, el kitabı filan yazıyorum ya, bir halttan anladığım yok aslında. Kendi totomun ölçüsünden bihaberim. Geçen öve öve bitiremediğim, 14 TL’ye iki takım pijamam oldu diye ballandıra ballandıra anlattığım pijamalar var ya, hah işte onları yıkayınca totom girmedi. Girse de tayt gibi durdu, yani iğrenç! Şimdi 3,5 TL’ye almışım, adamın kafasına atsam ne olacak. Taş bezi de yapamazsın. Allahtan benim bir numara küçük ebatlarımda yeğenim var! Verdim. Hmm tabii pijamasız kaldım ama sorun değil, haftada bir Pazar var, Pazar varsa ben oradayım. Bu sefer daha usturuplu bir tezgahtan aldım. Takımı 7,5 TL. Oldu oldu, olmadı Duru’nun pijama koleksiyonuna yeni bir takım geliyor!

Her zaman bu kadar salak değilim ama.. Misal geçen hafta Penti’nin internet sitesini keşfettim. Kışın oradan çorap alan arkadaşım çok. Benim de şiddetle bikiniye ihtiyacım var. Neyse girdim, doldurdum sepeti, 25% gibi bir indirim de var, oh mis. Nedense unuttum siparişi vermeyi, hayatıma devam ettim. Hafta sonu daha geçen sezon aldığım bikinin totosu eriyince siparişi vermek şart oldu. Bir girdim siteye 60 küsür TL’lik sepetim 42 TL’ye düşmüş yeay!!! İndirim 50%'ye çıkmış. Şansın gözünün yağını yiyeyim.

Yemedim ama her önüme gelene anlattım. Aman ne övünüyorum ne mutluyum, yav ben bu alışveriş işinden anlıyorum. Anlamayı bırak, inanılmaz önsezilerimle daha fazla indirim olacağını hissediyorum, allahım doğuştan bir alışveriş gurusuyum yeminle… Tabii ki siparişi verdim, beklemeye başladım.

İnternetten alışverişin en kötüsü de beklemektir. Kargoya verilesiye kadar beklersin, verilir teslim edilesiye kadar beklersin. Bekler allah beklersin!

Bekledim. Sipariş takibinden Perşembe günü elime ulaşması gerektiğini görüyorum, gel gör ki saat beş oldu gelen giden yok! Ulen her gün uğrayan kargocu, leylek beklemiyoruz ya! Yok girdim yine internet sitesine bastım kargo takibine, abovvv şube değiştirmiş. Abicim ne şubesi belli değil mi adres? Açtım sordum tabii. Telefondaki kadın sesi “yanlış şubeye gönderilmiş, bu sebepten araç şimdi bize getiriyor, yarın bize ulaşır, biz de yarın size göndeririz” diyor ama sesinde mesai saatinin bitmesine az kalmış insanlara özgü bir sabırsızlık ve bitkinlik tonu kuvvetle hissediliyor.

“Hmm peki, dün ta İstanbul’dan İzmir’e gelebilmiş bir paket nasıl oluyor da aralarında 10 km bile olmayan iki semt şubesinin birinden diğerine aynı sürede ancak ulaşabiliyor?”

Sorumu katiyen anlamadı ama bir şikayette bulduğumdan son derece emin. Zira telesekreter tonundaki sesiyle hızlıca dökülüyor ezberi diline “bizimle bir ilgisi yok bunun hanımefendi, bize yarın gelecek, göndereceğiz”

Var ya aslında çok göt olabilir ve hattın ucundaki bezgin bekirin kızkardeşini ağlatabilirim. Ama üstüne varmıyorum. Zira ertesi gün elime ulaşması yeni bikinilerimi tatilde giymem için yeterli.

Ertesi gün kargoyu takibime alacağım, bakalım semtler arası o pek uzak yolculuk tamamlandı mı, paket ofise gelecek mi? Giriyorum yine, siparişlerimden bakacağım. BAM! “Plaj ürünlerinde 70%’e varan indirim!”

LEAYNNNNN! Bir siparişim geleydi allahsızlar! Bir sahilde salınaydım şerefsizler! Allah tepenizden baktırsın! Nerde ulen benim bikinilerim! Utanmıyor musunuz beni kandırmaya!

Tam bir Nasreddin Hoca’nın doğuran kazan fıkrası içindeyim.

Hayır bikiniler de gelmedi iyi mi! Sabahın köründe sen yükle araca akşam oldu hala yok piyasada. Zırt pırt şubeyi arıyorum, bu defa "bizimle ilgisi yok" demesine fırsat vermeyeceğim ağlatacağım, ama anladı mı ne, telefon mütemadiyen meşgul. Kiminle konuşuyorsun lan!
Bir taraftan da gözüm pencerede... Karşı dükkanların sigara içmeye çıkan çalışanları onları kesiyorum sanacaklar, halbuki bilseler kargo kamyoneti dikizlediğimi... derken hah geldi! Nerdesiniz be oğlum! Ulen gidiyor! Gitme lan nereye gidiyorsun? Hayır karizmamın çizilmesinden tırsmasam atacağım kendimi sokağa. Ama penti için kendini yollara vuran kadın imajı profilime ters. Gitmiyorum, bekliyorum, hop döndü. Pencereden de el sallayamıyorum, karşıdakiler paketi tüttürdü şerefsizim! Ah ulen internetten sipariş verenin taaaa....
Yanaştı allahtan ama yan binaya. Ha boyna bir şey indiriyorlar. Senin sevkiyatın mı değerli benim tatil öncesi bikinilerime kavuşmam mı?
Neyse artık üstünde durmuyorum, bugün arabayla geldim, olmadı akşam alırım şubeden hem bizzat ağlatırım ablayı diye teselli buluyorum, çalışmaya devam. Allah çalışanı sever, bak, beş dakika geçmiyor getiriyorlar paketi.
Deniyorum tuvalette, oldu gibi be!
Israr etmeyin len diri fücudumun bikinili görsellerini paylaşmayacağım, hıh!
Ulen var ya tam da tatil öncesi, iyi oldu be, iyi oldu iyi oldu... hem baksana 50 liraya üç bikini... iyi oldu iyi oldu... Akıllı alışveriş işte:P

Görsel açıklaması: şimdi ben ofise metroyla gidiyorum ya yanımda bişey taşımayayım diye makyaj çantası, topuklu ayakkabı torbaları bilimum dergi vs... Hep ofiste. Dokuz günlük tatile çıkacağım ya ufak çapta taşındım bu akşam.

Arkası yarın - 2

Boğazına kadar fotokopi işine gömülmüş yirmili yaşlarının başındaki gençten bir oğlan çocuğu beni görünce gülümsedi, buyur etti. Hmm derdimi ve olayın ehemmiyetini anlatabileceğim bir samimiyetle karşılanmak güzel. Hemen başladım anlatmaya. Ama ta Çin'e gitmedim bu defa...


İlker'in en komik bulduğu yönlerimden biri gevezeliğimdir. Bir şeyi anlatacaksam ecdadından başlarım. Üniversitedeyken bir gün ablam bana kargoyla ayakkabılarımı gönderdi, herhalde unutmuşum gelirken arkamdan gönderivermiş. Artık adres mi yanlıştı, neydi bilmiyorum, kargo kaldığım yurda ulaşmadı, illa ki şubeden teslim alacağız. Şube de o zamanlar Tarlabaşında bir yerlerde, bir türlü bulamıyoruz haliyle esnafa soracağız. Ben başlıyorum anlatmaya "şimdi abicim ben salak gibi ayakkabıları unutmuşum, eh hava malum soğudu, kıyamam ablam da bana kıyamamış kargo etmiş" "neyi" "ayakkabıları" "hangi ayakkabıları" "postal olanları siyah var bir de kahverengi ucuz buldum aldıydım dönüşümlü giyerim diye..." Sohbetin burasına kadar nasıl sabrettiği hala muamma olan İlker lafa girer "yav abicim sen bize yurtiçi kargo şubesi nerde burda bi söylesene" bilmiyordu. Hay allah... Böyle böyle esnafın bir kısmı ile ahbaplık kurmamamıza ramak kala şubeyi bulduk.

Bitmedi! Bir de karakol maceram var. Bir gün benim okulda çantam çalındı, yine İlkerle Tarlabaşı karakoluna gittik, komiser o sihirli kelimeyi telaffuz etti, etmeyeydi iyiydi ama etti yapacak bir şey yok! "anlat" dedi. Dediğine pişman oldu mu bilmiyorum ama o günlerde benimle yollarını ayırmayı düşünmediğine göre İlker'in bana derin bir aşkla bağlanmış olduğundan eminim. Gönül işte ota da konuyor gevezeye de... Neyse nefes almak için es verdiğim zamanlarda araya girip"yeliz çantayı nereye bıraktın onu anlat" diyerek araya girmiş, devletin memurunu işten alıkoymak suçunu işlememi engellemeye çalışmıştı. Gezi direnişçilerinin arasına katılabilseydim emin ol, orantısız gevezelik yöntemiyle çevik kuvvete hayatı zindan edebilirdim. Neyse verilmiş sadakaları varmış. Demem o ki, Tarlabaşı semti, esnafından karakoluna beni iyi tanırdı o yıllar. 

Yıllar geçti, olgunlaştım haliyle... en azından ecdadından başlamıyorum, daha doğrusu hemen ilk cümlede başlamıyorum, sohbetin ilerleyen aşamalarına bırakıyorum. Hayatımı az konuşangillerden İlker ile paylaşmamın bu olgunlaşmada etkisi yadsınamaz, sadece yaşlanmışlıkla alakalı dersek muhtereme haksızlık etmiş oluruz.

Vitrininde "PVC kaplanır" yazısını gördüğüm dükkanda da paraların özgeçmişine girmeden anlatmaya çalıştım. İtinayla cüzdanımdan çıkardım, kıvrılmış olan o küçük kenarı incitmeden kısa tırnağımın ucuyla düzelttim. "Hatıra parası, yani saklamak istiyorum. hani PVC filan kaplatırsam başına bir şey gelmeden uzun yıllar saklarım." 

Duyarlı çocuk, hareketlerimdeki özenden, sesimdeki ciddiyetten paraların benim için değerini anladı. Nasıl bir şeffaf plakanın arasında koyacağını, makineden çıkarınca bir güzel kesip takdim edeceğini uzun uzun anlattı. Bu genç çocuğu şimdiden sevmiştim. "Yalnız" dedi, "makineyi yeni çalıştıracağım bir beş dakika ısınması lazım" hiç sorun değil. Gözüm gibi baktığım paralarımı, aldı tezgahın arkasına gitti. 

Ben de, o dükkan içinde beklemeye mahkum insanların yapmacık merakıyla çevremi incelemeye başladım. Tavandan tabana kutular, kutuların üzerinde "Nihat Hoca", "Erdal hocanın 3. dönem notları" gibi etiketler var. Bir taraftan da diğer eleman tarafından sürekli fotokopi çekiliyor, ben etrafı incelerken önümdeki tezgahın üzerine spiral ciltli ders notları bırakılıyor teker teker.

En üsttekini aldım, okunacak bir şey nihayetinde... İnsan ilişkileri, iletişim mi ne öyle bir ders. Millete bak ne kek dersler alıyor yav, hiç bizimki gibi Akışkan mekaniği, yok makine dinamiği gibi dersler değil. iletişiriz abicim bunda ne var? 

Ben fakülteler arası ders programı eleştirimi iç sesimden yaparken tezgahın öte tarafında bir hareketlenme vukuu buluyor. Fotokopi çeken diğer eleman da şimdi benimkinin yanında. Bir koku bir duman geliyor peşi sıra... 

"hop n'oloyr orda?" demeye kalmadan bizim eleman çıkıyor tezgahın arkasından, elinde de dumanlar çıkaran makine. Atıyor tezgahın üzerine, kim dokunursa "ay ay ay" diye çekip kaçıyor makinenin uzağına. Ben şaşkın surat bakışımı bizim delikanlının göz bebeklerine dikip soruyorum: "o makine benim makine mi" gözlerini kaçıramıyor, boynundan başlayarak saç diplerine kadar kızarıyor: "şey sizin paralar... Yani kurtaracağız ama hani kurtulamazsa ben onu telafii...."

"Neay!!! Lan tee çinlerden buralara taşıdığım, gözüm gibi baktığım, tırnağımın ucundan sakındığım, hatırası maneviyatı tarif edilemez, yerine katiyen bişey konamaz paralarımı yaktınız mı leyn!!"

Demem gerekirdi. Demedim. Puhhahahaha diye gülmeye başladım. Zavallı çocuk nasıl bir manyakla başbaşa olduğunu anlayamadı. içinden "deli lan bu şimdi gülme krizi bitecek yüzümü gözümü tırnaklayacak kafa göz dalacak" diye geçirdiğine neredeyse eminim zira o refleksle geri geri tezgahın arkasına kaçtı. Gülmem bitince "yav boş ver, ben şimdi gidiyorum, sen kurtarabildiğini kurtarmaya çalış ben sonra uğrar sorarım." Dedim. 

Rahatlar gibi oldu ama temkini elden bırakmıyor "hocam, ben şimdi nereden bulabilirim yerine koymam lazım" bir taraftan gülüyorum bir taraftan "çinden getirmiştim gidecen mi?" Diye kafalıyorum. "Yani tabii gidemem ama hani bedelini ödeyeyim" ay içim şişti "100 dolara tekabül ediyor, desem çıkarıp verecen mi?" Gözleri kocaman açıldı garibimin. Serde analık var kıyamıyorum gençlere "yok canım kardeşim 1 dolar bile değil maneviyatı vardı..." Haaassss maneviyat demeyeydim iyiydi şimdi salya sümük ağlayacak.

Diyaloğu daha da uzatmıyorum "hadi uğrarım ben sana hadi kaçtım" diyor harbiden de kaçıyorum. 

Metroya bindiğimde gala gülüyordum. Neden ki? Bu kadar itinayla sakladığım özendiğim şey salak oğlan çocuklarının dikkatsizliği yüzünden muhtemelen kül oldu, niye gülüyorum. Bir kere kaza tabii, yani bitmiş gitmiş neyine üzüleceksin artık. Ama daha çok acaba Arca cücesinin on beş sene sonraki haline mi benzettim diyorum. Neyse ne.... 

Birkaç gün sonra ofisin çekmecesini karıştırıyorum bingo!!! Varmış lan o paralardan, buraya bir yere atıvermişim yeayyyy! Demek bilinçaltında bir yerlerde o paraların yedeği olduğunu biliyormuşum. Yoksa bırak oğlumun geleceğini anımsatmasını Arca'nın kendisi olsa direkt dalardım, öyle anlayış timsali gülecek kadın mıyım lan ben! Dükkanı da bilmem ne hocasının bilmem ne ders notlarını yakardım şerefsizim! 

Anlayış timsali değilim ama yumuşak kalpliyim. Hem paraların akibetini de merak edyorum, yine uğradım geçerken. "Hatırladın mı beni?"
"Hocam hatırlamaz mıyım! Senin paraların birini kurtardık." "Aa iyi hangisi?" "Yok yani önce kurtardık sonra bizim öbür eleman tuttu ucundan para ikiye ayrıldı. Ben şimdi telafi.."
Ay yok aynı cümle sirkülasyonuna giremeyeceğim. 
"Tamam tamam bende varmış yedeği onu söylemeye geldim hadi üzülme" derken ikna etmek için cüzdanıma uzanıyorum.
"Aman hocam bana verme sen onu poşet dosyada filan sakla"
"Hadi ya ben de sen halledersin diyordum"
Bu çocuk, yok Arca'nın on beş sene önceki hali olamaz gülmedi lan bana, ben koşar adım dükkandan kaçarken hala "yok hocam ben onu almam yapmam" filan diyordu. Te allaam!

1 Ağustos 2013 Perşembe

Blog anketi geri bildirim raporu

O kadar sorduk, yazdınız, eşek değiliz ya bir rapor hazırlayacağız, belli sonuçlara varacağız elbet : )

Arkası yarın - bölüm 1

Televizyonda "asfalta yumurta kırdık, pişti" haberinin çıkacağına emin olduğum günlerden biri, yerin sıcağı terliklerimin tabanından bütün ayağıma yayılıyor. Arca da kesin yazlıkta zira kampüsün duvar kenarı boyunca yürürken hiç acelem yok. Bu telaşsızlığı özlemişim, ancak bu ara sadece Arca 80 km kadar uzak olduğunda yaşayabiliyorum. Evde beni heyecanla beklemiyor bile olsa, evdeyse benim ayaklarım kıçıma değiyor mesai bitimi.

Keten elbisemin altına o parmak arası terlikler ve sırtımda spor çanta ile biri "altı şişhane üstü memişhane ne demektir" diye sorsa, tereddütsüz eşkalimi verebileceğin bir kreasyon içindeyim. ve allah seni inandırsın, sallamıyorum! Buradan pazara gideceğim, neyime el çantası, neyime topuklu ayakkabı? Üzerimdekileri çok net hatırlıyorum zira bunları düşünürken otobüs duraklarının bulunduğu meydandaki bütün dükkanlarn vitrinlerinden yansımamı seyretmekteyim. Vitrinlerin birinde bir yazı gördüm ve hop iki adım geri attım : "PVC kaplanır, fotokopi çekilir"