uyku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uyku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Haziran 2014 Pazartesi

Çocuklarda uyku saati

Arca'nın erken uyumasını çok önemsiyorum. O uyuduktan sonra yapacağım keyiften değil yav - evet tabii bu da var :P - bence çocuklar erken yatmalı. Özellikle de bizimki gibi erken kalkıyorsa. Biz sabah öpüşüp koklaşmadan ayrılmıyoruz. Ben sıvışabilirim aslında ama bebekkenden beridir alıştırdık vedalaşmaya, şimdi uyusun diye bıraksan arıza yapıyor.

Eh biz de bu durumda akşamları tam zamanlı olarak cüceyle ilgilenip - allah seni inandırsın bazen mutfak bile toplanmıyor - erkenden yatağa şutlamayı tercih ediyoruz.

Bir ara bizimle daha fazla vakit geçirmek için uyku saatini 21:00 sonrasına atmaya çalıştı. Özellikle şu yaz saati uygulaması tantanasıyla uyku saati şaşmaya başlamıştı. Gestapo ana mode on vol.129873914 derhal devreye girdi. Ulen nasıl sen kuralları piç edersin?!

Çok geçmeden dahiyane bir çözüm bulundu. Yok yav bulunmadı tamamen spontane gelişti her şey:)

27 Aralık 2012 Perşembe

"Her gün bile babamla uyuycam!"

...dese de inanma! Kuyruklu yalan!

Geçtiğimiz hafta boyunca Arca defalarca söz verdi, defalarca caydı. İlker ile Arca’nın akşam uykularını birlikte uyuma hikayesi arap saçına döndü. İlker türlü alavere dalaverelerle Arca’dan birlikte uyuma sözü alıyor, akşam oldu mu Arca cücesi ne yapıp ediyor anasıyla yatağa giriyordu.

2 Kasım 2012 Cuma

Uyku pelerini - uykuda üst açma sorunlarına mucize çözümler

Üstünü açmayan çocuk var mı? Varsa niye o benim çocuğum olmadı da bu Arca denen velede kaldım ben? Bu üst örttürmeme üst açma olayına acayip kılım. Üşüyorsun işte düdük ört şu üstünü! Ben bizzat yaz kış boğazıma kadar üzerini örten birisi olarak bu saçmalığa anlam veremiyorum.

Uyku tulumları iyiydi. Giydiriyorduk bebekken, üstüne de iki kat tamam! Derken pazarda satılan içi elyaflı kalın penye yelekleri keşfettim. Tamam dedim bebemin üst örttürmeme sorunsalına çözüm bulduk.

Yok olmadı, zira pijamaları belden rahat alıyorum, hop beli sıyrılıyor. Her Türk annesi gibi belin açılması olayına da ayrıca kılım. Soğuğu kapıyor tabii. Annem sağ olsun pazardan astronot uyku tulumlarından aldı ama Arca’ya giydirdiğim gün ecel terleri döktü yavrucak, malum bizim ev kışın bile susuz hamam! Eh her saat başı kalkıp da beli mi açıldı, yorganı mı attı diye uyanamam vallaha. Yok artık askere gidecek velet, ben hala gecede beş posta kalkacağım? Hiç kalkamam. (bıkmışım bu arada içimi döküverdim)

11 Eylül 2012 Salı

Bugün günlerden...

... Arca cücesinin öğle uykusuz ilk okul günü.

"Büyüdün" demişler, uyutmamışlar bugün. 4 yaş grubu uyumuyor okulda. Oh canıma değsin.

Bütün yaz içim şişti bu cücenin öğle uykusu mevzusundan! Akranları aylar öncesinden bırakmıştı ve Arca inatla "uyumıcam, uyumayı sevmiyorum" diye haykırıyordu ancak ben biliyordum, yoğun yazlık günlerinde uykuya ihtiyacı vardı. Var ya despotlukta, çocuğun yerine karar almada üstüme yok, bırak uyumasın değil mi? Ama yok biliyorum ki arızaya bağlayacak. O kadar denize gir çık, bisikletti, atom karıncaydı tepesinden inme, sonra öğlen uyumayacağım de! Yok vallaha bütün yaz uyuttum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

"kendi kendine uyuma" ve "gece çişi"ni nasıl hallettik?

Ben bazı konuların arkasını pek getirmiyorum. Halbuki sitcom değil anam bildiğin Köle Isauravarimsi bir pembe dizi çevriliyor burada. Arkası yarın mübarek!
Geçenlerde Elvan sordu, -kendisinin çocuğu filan yok, öyle bir azimle anlatmışım ki- “kendi kendine uyuma konusunu hallettiniz mi?” dedi. Çok fena. İşte böyle boyundan büyük laflar edersen sonra yüzüne vururlar. ık mık bir ara yazayım dedim.
Halbuki resmen mıçtım o konuda hem de betonu filan delemeden. Geçen gün Nil’le konuştuğumuzda itiraf ettim, rahatladım. Uzun lafın kısası halledemedik, hala koyun koyuna uyuyoruz!

10 Mayıs 2012 Perşembe

Azmin kitabını yazıyorum şerefsizim

Demiştim ya bu herif uyumuyor, dalacağım kendisine… Evet daldım. Hemen despot anne mode on yaptım. Bak en başarılı olduğum konu, demek içimde var despotluk. Anlattım güzel güzel, bak evladım kitap okuduktan sonra ben yanında oturacağım sen uyuyacaksın, hani okuldaki gibi.

Yemedi tabii.

Bundan sonrası fiziksel darp, psikolojik şiddet, vicdan sömürüsü, “bak travma geçiririm, manyak olurum” sinyalleri, trajedi, komedi, anarşizm içerikli bir filme dönüştü.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Geldik şanlı analık tarihimin en çetrefili savaşına

Yok anam terrible 2 horrible 3 fucking 4 diye başlamayacağım. Çünkü bu savaş zamansız... Yıllar geçtikçe şarap gibi yıllanıyor, katiyen bitmiyor. Her dönem ayrı bir tat ayrı bir sefer. Haçlı seferleri mübarek.

Uyku be ya uyku!


Bebelerin uyuması dedin mi, bizim internet analarında iki ana görüş hakimdir.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Yaratıcı drama mı? almayalım bizim cüce kitabını yazıyor.

Yazıyor şerefsizim. Oğlum diye demiyorum, ben hayatımda bu kadar pislik, bu kadar içten pazarlıklı, bu kadar oyuncu, bu kadar şerefsiz bir yer cücesi daha görmedim.

Pazar gecesi İlker'e "biz bu oğlanı niye yaratıcı drama derslerine sokmuyoruz yavrum, satrançtan daha başarılı olur, yeminlen" dedim. Cevabı "Arca ancak o derse ders vermeye girer!" oldu. Haksız da sayılmaz.

15 Aralık 2011 Perşembe

Günün çorbası production gururla sunar: Yazdı, yönetti, oynadı... Arca'nın tek kişilik gösterisi

Arca günlerdir babasını birlikte uyuma vaadiyle kandırmakta, her seferinde son anda çark etmektedir.

Evvelden birlikte uyuyacakları tarihi "ayın on beşi" olarak belirlemişti, bugün ayın on beşi diyerek ona laf bırakmadığımız için yeni taktikler geliştirdi.

15 Kasım 2011 Salı

Bokuyla kavgalı bir yer cücesinin uykuya hasret anası

Bizde öyle derler: “bokuyla kavga etmek” önemli bir deyimdir. Bir nevi “sirke satmak”, bir nevi “ota boka sinirlenmek” … Örnekler çoğaltılabilir.

19 Mayıs 2011 Perşembe

bu yazı uçmuş?

----- birkaç günlüğüne kullanım dışı olan blogger'ın azizliğine uğramış yazı, yayında görünmüyor? neyse madem yazdık, yayına verelim :) -----------

Tam da disiplini ele almaya karar vermiştik. Bu bize reva mı ya? Yoksa ilahi bir güç benim bebemin disiplinsiz başına buyruk yetişmesi için kolları mı sıvadı?

İlker’le ikimiz çok pis suç ortağıyız. Bazen diyorum ki: “çaktırma Arca’ya sert yapacağım. Destekle beni en azından bozuntuya verme”

Arca’yı uyutunca veya gündüz işteyken telefonda hemen başlıyorum, tespitlerime, sıkıntılarıma… “Bu çocuk disiplini elden bıraktı İlker, çare bulmamız lazım” “Arca’nın uyku bozukluğu var, çok yüz buluyor, yeni numaralar çekmem lazım” “Blog yazmak iyi bişey değilmiş, Arca’nın küçüklük dönemine baktım, bu kadar kötü bir uyku düzeni hiç olmamış”….

Uzar gider, İlker sükunetle beni dinler, bazen itiraz eder. Muhalefet görüşlerine kulak kabartırım, benden daha objektif çünkü.

Neyse, uyku demişken… Son zamanlarda "nataşa yat aşağa" şeklindeki uyku ritüelimizden hoşnutsuzluğumu anlatmıştım. Bu olumsuzluklardan çıkarımlarım da beni tatmin etmemeye başladı. Zira daha birkaç ay öncesine kadar kendi kendine uyuyan çocuk, şimdi anasına oyuncak ayı muamelesi yapıyor.

Bundan sonra anlatacaklarım için kimse çocuğuma acımasın, kimse bilmiyor ama ben her akşam dokuz civarı uyuma vaadiyle kandırılıp yatağa atılıyorum ve yaklaşık bir buçuk saat kadar oyalanıyorum! Acınacak biri varsa o da benim, temiz duyguları ile oynanan saf anne!

Önceden nasıl halletmişiz dedim, Hülya çıktı karşıma. Ama biliyorum ki Tuna& Hülya hikayesi artık tesir etmiyor, bağışıklık kazandı. Son dönem favori Elif & Alpi. Son görüşmemizde Alperen’i pusete oturur gördü ya, artık her puset itirazına “Alperen” diye başladık mı, aynı onun gibi kendi tırmanıyor pusete.

Rol model = Alperen!

Nerde kalmıştık? Hah uyku… Yemek yerken başladım sohbete… İlker’e anlatıyorum ama Arca söze karıştıkça ona dönüyorum, karşıdan bakan karı koca Alperen’in uyku ritüeli üzerine görüş alışverişinde bulunmamızı ağzı açık dinleyecek.

Y: İlkercim biliyor musun Alperen çok büyümüş, annesine odadan çık kendim uyuyacağım diyormuş
İ: AA Alperen hani büyük çocuk olan mıydı? Annesinin adı neydi?
A: ELİF!!
Haha düdük diyaloğa dahil olur
Y: Evet annecim Elif.
Yine İlker’e dönüp
Y: Alperen uykusu gelince yatağa gidiyormuş annesine “bana bir rüya ver” diyormuş. Sonra odadan çık kendim uyuyacağım ben artık büyüdüm diyormuş. Kendi kendine uyuyormuş.
İ: Vay be!
A: bi daha anlat ! Alperen ne diyormuş annesine?

Bir daha anlatılır. Hazır konuya ilgi sağlanmışken birkaç örnek de Arca’dan verilir.

Y: Annecim hani sen kakanı yaparken banyodan çıkmamı istiyorsun ya? Hani yatağına kendin girip çıkıyorsun, yemeğini kendin yiyorsun ya… İşte sen de büyük çocuk oldun ya…

Üf bi sus sen Alperen’i anlat der gibi başlıyor söze;
A: Alpereni anlat Alperen ne diyomuş Elife?

Bu arada İlker görevin kendi üzerine düşen payını başarı ile tamamlamanın verdiği rahatlıkla mutfağı terk eder. Hikaye sabırla birkaç defa daha anlatılır. Nifak tohumları ekilmiştir! Artık eyleme geçme vakti gelmiştir!

Akşam olur, yatağa gidilir. Yeliz bu defa kararlıdır, kesinlikle Arca’nın yavru kokulu tuzağına kapılmayacaktır. Alperen hatırlatılır. Arca zorla gözlerini kapatır, büyük çocuk ya… Lakin başarılı olamaz. Önce sırtını kaşıtır, sonra masaj talep eder. Derken küçük işaret parmağı ile yastığı göstererek “yanıma yat” der, Yeliz dayanamaz, hop birlikte zıbarırlar.

Ertesi gün Yeliz kararlıdır, Arca’nın cazibesine yüz ermeyecektir. Bu defa da düdük ateşlenir, bırak uyutmayı tüm gece yanında yatar Arca’nın.

Eylemlerimden vazgeçmeyeceğim. Uykunun tanımı artık bizim evde “saat dokuzda odaya çekilinir, iki kitap seçilir, üstüne bir masal anlatılır ve tek başına zıbarılır” olacak!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Yatak Sohbetleri

Pek bi +18 başlık oldu farkındayım.

Günün çorbası ailesinin yatak sırlarını açıklamayacağım, heyecan yok!

Zaten Brangelina çifti olmadığımıza göre rating alacağımızı sanmam:)

Annelik tarihimin şaşmaz konu başlıklarından biri 2 yaş ise diğeri uykudur. Evet çok pis bayarım insanları.

Arca'nın hastane günlerinden önce, "hadi bakalım yatıyoruz, ışığı kapatıyorum, iyi uykular" şeklinde medeni anne-çocuk uyku öncesi ritüelimiz vardı. Pek çok başka alışkanlıkla ile birlikte uyku öncesi bu güzel alışkanlığımız da tarihe karıştı. Şimdi moda "yat aşağa nataşa" özetle anne ve Arca birlikte Arca'nın yatağına giriyorlar, en az yirmi dakikalık debelenmenin ardından şanslıysak Arca uyuyor. Kısacası aylar önce kurtulmaya çalıştığım süreç yeniden yatak saatimizin değişmez rutini.

Madem şimdilik medeni uyku düzenimize dönemiyoruz, o halde krizi fırsata dönüştürelim, durumdan maksimum fayda sağlayalım. (pis hesapçı anne profili)

Bir şekilde aklımda kalmış, çocuklar uyumadan hemen önce anlatılanları daha kolay akıllarında tutarmış. Şehir efsanesi de olabilir, ben de gece yatmadan önce okumuşum ve aklımda kalmış olabilir, bilmiyorum.

Neyse… Hayat derslerini, öğütleri yatak sohbetlerine taşır olduk.

Son günlerde derdimiz paylaşmak.

Cumartesi Ela bizdeyken Arca’nın hangi oyuncağına yeltense, pis ispiyoncu Arca hop yanımda bitti “Ela ….. mı almasın, …..m ile oynamasın!” Ve pek tabii diğer çocukların ilgilendiği her oyuncak Arca için sonsuz değerli oldu.

“Paylaşmıycam, kavga edicem!” Arca’dan sıklıkla duyduğumuz bir cümle. Hatta gaflete düşüp gayri ihtiyari paylaşsa bile “paylaşman bizi çok mutlu etti” diye yüreklendirdiğimizde aynı cümle tokat gibi yapışıyor suratımıza.

“Kuru üzüm paylaşma” konulu yatak sohbetimizde yine inkar sirenleri çaldı. Diyorum ki “Tea&Pot’ta Su diye bir kız vardı, kuru üzümlerini onunla paylaştın, ne güzel arkadaş oldunuz….” “Paylaşmadım!” Zinhar kabul ettiremiyorsun. Bu fotoğraf da o güzel paylaşma anını ölümsüzleştirmese hatırlamaya yarayan hücrelerimden şüphe edeceğim.


Paylaşmanın bir farklı versiyonu da sıra beklemektir ya Arca’da böyle bir duygu gelişmiş değil henüz. Hani nerede hata yaptık bilmiyorum ama bir parktaki tüm oyuncaklarda Arca oynamalı, başka çocuk kaydırağa yanaştı mı hop “çocuk gelmesin, kaymasın”lar başlıyor.

Sıra bekleme olayını yatak sohbetlerine ancak masal ile katabildim. Benim bebekliğimden kalma yastık kılıfının üzerindeki ördek, ayı ve ceylanın hikayesini anlat diye tutturması ekmeğime yağ sürdü.

Başlarsın uydurmaya (Yılın uydurukçu anası ödülü diye bir şey varsa, beni aday gösterin gözünüzü seveyim, garanti kazanırım)…

Güneşin bile giremediği sık yaprakların gölgesinde bir orman
İçinde her türden sayısız hayvan
En iyi üç arkadaştı aralarından
Yavru ayı, ördek ve ceylan

Üç arkadaş her gün ormanda neşeyle koşar oynar
O gün buldular şırıl şırıl bir pınar
Serin tertemiz suyuna dayanamayıp
Hemen koştular

Ördek dedi ki “ben banyo yapacağım!”
Ayı; “olmaz balıklar var kımıl kımıl, birkaç tane avlayacağım!”
Ceylan söze karıştı, çok ama çok susamıştı.

Bir türlü anlaşamadılar, pınarı bir türlü paylaşamadılar
Olayı gören hayvan dostlar
Hemen koşup ormanlar kralı aslanı çağırdılar

Aslan önce dinledi, sonra da “sırayla” dedi
“Sırayla” ne demek hiçbiri bilmiyordu
Herkes sus pus oldu
Sessizliği tavşan bozdu

Sahi “sırayla” ne demekti, bunu kim anlatabilecekti
Bilge kunduz söze girdi
“Önce ceylan su içsin”
Ceylan içti, oh çekti, susuzluğu dinmişti

“Şimdi sıra ayıda, hadi bakalım balıklarını avla!”
Ayı patır kütür yakaladı balıkları, oh akşama ziyafet vardı

“Sıra geldi ördeğe, bir güzel yıkanıp temizlenmeye”
Pınarın suyu herkese yetti, “sırayla” yapınca hiç kimse üzülmedi

24 Mart 2011 Perşembe

Alışmış kudurmuştan beterdir, hem alışmış hem kudurmuş daha beterdir

Pek çok kullandığım anne yadigarı bir veciz söz…

Alışmadık dötte don durmaz da bir başkası ama konumuz bu değil.

Konumuz Arca’nın hem alışmış hem de kudurmuş bir insan yavrusu profili çizmesidir.

Hastanede tek refakatçiye izin var aslında, o da anne. Dolayısı ile tek koltuk koymuşlar uyuması için refakatçinin. Ancak bir gece bile yalnız kalmadım, refakatçiye refakat eden canlarım vardı. Onlar yattı o koltukta tek göz yarı açık. Ben de hasta yatağında Arca’yı koynuma aldığım gibi mis kokulu rüyalara daldım her gece. Tam 20 gece!

Arca ile doğduğundan beri bu kadar dip dibe bir yaşam sürmemiştik. Beraber uyumak benim için çok rahatsız olduğundan ateşlendiği geceleri saymazsak hiç yanıma almamıştım. Arca’nın odasını ayırdığımızda 2 aylıktı. Ama o yirmi gece bizi fena halde tek beden haline getirdi.

Sahi ayıcığımız pandamız vardı bizim değil mi?

I-ıh şimdi güven nesnesi = bizzat annenin kendisi : )

Uyandığında yanında değil miyim? Hemen huzuruna çağırıyor, ensemden yakaladığı gibi al aşağı ediyor, kafasını boynuma gömdüğü gibi uykuya dalıyordu. Sonra geceleri ikimiz de uyurken elleriyle yatağı yokluyor, gözler kapalı yüzümü okşuyor, kokluyor, öpüyordu. Bu son cümle benim refakatçilerimin ifadesi, zira ben uyuyor oluyorum o sıra.

Alıştı mı? Hem de nasıl! İtirazsız kendi yatağında uyuyor ama gecenin muhtelif zamanlarında uyanıyor, sabahı bizim yatakta ediyor. Gerçi İlker’in buna itirazı yok, bol bol yumuluyor cüceye ama alışkanlık iyice yerleşti. Yakında kendi yatağını reddedecek.

Buraya kadar alışmış insan yavrusu profilini gördük.

Şimdi sırada kudurmuş hali var:

Hani garip krizleri var ya Arca’nın… hemen her iki yaş çocuğununki gibi? İşte o krizlerden birini uykusunda yaşadı, pes dedim! Işık illa ki açık kalacak ya, ben biraz kısmışım yatmadan önce, gece uyandığında ışığı kısılmış görünce çıldırdı. Yarı açık gözlerle bağırdı çağırdı, kucaktan inip doğru pufa çıktı, sonra da ışığı sonuna kadar açtı. Evet karanlık korkusu var. Tamam da nasıl uyurken sendroma girebiliyor? Arca = kocaman bir soru işareti!

Misal dün akşam... Ayran istedi. Hayhay! Bardağa yoğurdu koydum, biraz çırptım, biraz su sonra blender ile bızlat... tım diyemiyorum, çıldırdı. Çılgınlar gibi ağlıyor. Aldım kucağıma sanıyorum ki kendi yapmak istiyor, blender elinde hem bızlatıyor hem konuşuyor hem ağlıyor.

Tekrar oturdu. Önüne koydum ayranı.

Saydırıyor, hani 2 yaşında olmasa ana avrat küfrediyor diyeceğim surat ifadesi öyle. Hmm dedim ki kendisi baştan yapmak istiyor. Başka bir bardağa yeniden yoğurt koydum. Önüne koydum. Neyse ki arada anlamlı kelimeler yakalanıyor ağzından, yeşil bardak istiyormuş, yeşile yoğurdu koydum. Çırpıcıyı verdim, attı.

Bu arada hebele hübele atıp tutuyor. Elini tutuyorum "ağla annecim, rahatla sonra anlatırsın" diyorum.

Neden sonra sustu, gözünde yaşlarla o ilk yaptığım ayrandan içti. "Bulgur pilavı istiyorum" dedi. Bu arada cidden bu kadar net cümleler kurabiliyor hani artık "kendini ifade edemiyor" gibi bir bahanesi kalmadı veledin tamamen kudurukluk. Yapacağımdan değil, yeter ki sakinleşsin diye tencereyi ocağa koydum. Üç çeşit yemekten kerevize ikna oldu. İki tabak yedi hem de keyifli. Doydum dedi kalktı gitti. Ben de mis gibi ıspanağıma gömüldüm.

Olay unutuldu sanıyorum, meğer bizimkinde fil hafızası varmış. "Bulgura bakıcam" dedi. Adetidir, yemek pişerken tabure yanaşacak, ocaktakiler teftiş edilecek. Baş aşçı ya!!

Birazdan yapacağım gibi geçiştirici önlemler alıyorum. Derken benim nesfiti gördü, azıcık kaseye koyduk, üzerine süt koyduk. Yedi. Doymuştu, değil mi:) Yine aklına geldi, "Bulgura bakıcam" dedi. Tencere boş ama bu kadar ısrara artık uzatmadım, demek ki istemiş canı çocuğun, soğanını domatesini kavurdum, tam bulguru yıkayacağım.

YOK! Hay ben böyle işin!! Nazlıların evi aradım, bir fincan isteyeceğim, yoklar, tam karşı komşunun kapısını çalacağım İlker aradı, bir şey lazım mı diye. Dedim ki böyle böyle... Ne bulgurmuş ya İlker'in de canı istedi. Tabi kereviz- ıspanak - ezo gelin menüsü açmadı. Gelirken getirmiş. Arca yemezse İlker yer dedim. Neyse akşam dokuz itibari ile baba oğul ikişer tabak bulguru yediler.

Kızamadım artık ne diyeyim, demek ki canı istemiş:)

Bu arada ne düşündüm? Tabii bu kadar küçükkenki halimi hatırlamıyorum ama ben bu kudurukluğu çocukken anneme yapsam garanti cimcirilmiş, popoma şaplak yemiş veya en iyi ihtimalle ağzıma mıçılmıştı. Bazen diyorum, onlar mı iyisini yapıyordu? İyi mi bilmem ama akşam 19:00-21:00 arasındaki zaman dilimini kurtarırdı kesin!

Anne için yatışma reçetesi:
Bir adet 6 aylık sevimli Arca fotoğrafı

1 Şubat 2011 Salı

Hayat "hayat" kurtarır!


Aylar var ki Arca'nın yatağını büyütmek istiyorum. Yandaki komodinleri başka bir tarafa alıp koca yatakta Arca ile uykuya gömülmenin hayalini kuruyorum.

Bu süreçte çok araştırma yaptım, hatta -kazara- Arca'nın karyolasındaki korkulukları kırdım? Kendimi psikolojik olarak hazırladım.

Ama en çetin cevizde takılı kaldım. İlker! Her türlü radikal kararı gözü kapalı alırım da İlker'in gönüllü olmadığı işe asla girmem. Çünkü özellikle Arca konusunda müthiş bir sağduyusu vardır. Her seferinde beni dumura uğratır. Kısacası İlker'in ak dediğine kara demeyi totom yemez.

O hep erken diyordu. Geçtiğimiz haftalarda Arca'nın epey uzayıp da kırık korkuluklardan yere kapaklanmasına ramak kala korkuluğu kaldırdık.

Peki düşmesine nasıl engel olacaktık?

İşte burada devreye hayat kurtaran Kuzu Ela'nın annesi Hayat girdi ve bu postunda ilginç bir ürünü tanıttı. Denemeden harika olduğuna karar veremezdim.

Bu süngerlerden biri bizim evde şimdilerde, deniyoruz. İlkinde düştü, yerde uyumaya devam etti. Diğer düşüşünün sebebi Ümit ablanın çarşaf altına iyi sıkıştıramamasından kaynaklandı. Yani o gün bugündür fire yok.

Biz de alacağız, düşmekten yırtacağız. Daha iyi bir alternatifle henüz karşılaşmadım.

Anlatmazsam çatlarım, Arca'nın normal yatakta yatma olayı başladığından beri gece yatmadan önce bütün odaların kapıları kapanıyor, sadece bizim oda ve Arcanınki açık. Sokak kapısı kilitleniyor. Arca'ya her gece birşeye ihtiyacı olursa seslenmesi tembihleniyor. Aklımda inanılmaz felaket senaryoları var. Geçen İstanbula giderken tuvaletin kapısını kapatmayı unutmuşum sabahın köründe İlkeri arayıp kapattırdım. Mazallah Arca uyanır, kafasını klozete sokmaya karar verir filan? Bu arada evden çıktığımda arkadan sokak kapısını bir güzel kilitlediğimi söylememe gerek var mı?

5 Ocak 2011 Çarşamba

Uyku uyku huuuuu

Hatırlayalım...

Arca’nın uyku sorunları ikiye ayrılıyordu;

1. Uykuya geçişin uzaması, Hülya’nın desteği ile aştık, artık en fazla 20 dakikada kendi kendine uyuyor.

2. Geceleri sık sık uyanma sorunsalı ise 5 TL’lik çift kat penye yelek, termal atlet, içlik ve tayttan oluşan gece kostümü ile çözüme ulaştı.

Son 2 haftadır Arca ile ilgili uyku sorunumuzun olmadığını, kulak mememizi işaret ve başparmaklarımız ile hafifçe tutup çekip, çekerken “muck” sesi çıkarıp tahtaya vurmak ve eş zamanlı popomuzu kaldırıp kaşıma suretiyle nazarlardan koruyarak belirtiyor, aynı özeni sizlerden de rica ediyorum.

Annelik hayatımın en çetrefilli adımları bu uyku yolunda atıldı. Ne kadar taktım kafaya o kadar canım yandı. Neyse, uyku mazide bir yara olarak çok derinlere gömülsün, bir daha da hortlamasın!

Arca’yı hallettik diyelim, ben ne olacağım?

Arca ile birlikte odaya giriyoruz. Hala bırakıp çıkamıyorum, uyuyasıya kadar yatağın kenarında bekliyorum. Uyuyakalıyorum, uyuyakalmasam bile bu defa acayip mayışıyorum ve odadan çıkınca salondaki koltuğa kıvrılıyorum, amaç az sonra kalkmak ama uyuyakalıyorum.

Birkaç örnek:

Zor bir günün akşamı, ertesi gün izinli olduğumdan işten geç çıktım, yorgunum. İlker arkadaşlarına bilgisayar oynamaya gitti, Arca ile yemek yedik, oynadık kudurduk. Ümit abla gündüz çok az uyuduğunu söyledi, fazla yormadan uykuya yollandık. Dokuz buçukta uyumuştu, ben de uyuklamışım, hadi dedim yatağa gideyim, saati kurayım bir saat sonra kalkıp mutfağı toplarım, bekar gecemin tadını çıkarırım. İlkerin gece birde gelmesi ile uyandım. Uykuyu almışım, tekrar uyuyamadım. İnternette takıldım, yok, kitap okudum yok, birkaç mail attım, hatta Kore’nin mesai saati başlangıcına denk gelmişim, hayalet görmüş gibi oldular. Olsun birkaç iş hallettim. Tekrar kitap okudum, dört gibi uyumuşum.

Başka bir gün.. Arca kötü bir günündeydi, ufak krizler yaşadık, ben yorgunum. Arkadaşlar bize geldi. Arca’yı yatırmaya gittim, Arca öyle tatlıydı ki yanına kıvrılmışım, öpüşüp koklaşıp uyuyacak, tam kalkacağım yataktan, oyuncak ayı muamelesi ile boynumdan tutup kafamı yastığa gömüyor, iyi dedim, inat yapmayacağım, koydum kafayı, masal anlatıyorum, uyumuşuz.. İlker girdi, hemen “ben uyumuyorum, uyanığım” diye fırlamışım, koptu tabii, meğer önceden 2 defa gelmiş, beni dürtmüş, uyanmamışım. Herkesler gelmiş, şaraplar meyvalar konmuş, ben içerde Arca ile uyuyorum. Allahtan aile gibiyiz ve bana alışkınlar alınmadılar. Film koyduk hemen Inception, nasıl da merak ediyorum filmi, şarabın ve yorgunluğun etkisiyle uyuyakalmışım ama harika bir filmdi, tek gözle bile acayip beğendim. Arkadaşlar gitti, benim bir güzel uykum kaçtı, hop zombi olaraktan oturdum kaldım.

Artık böyle bünye gecede birkaç defa kalkmaya alışmış, bir geceyi deliksiz ve erkenden uyuyarak geçiriyorsam, diğer gece 2'ye kadar ayaktayım, üçüncü akşam önceki gecenin uykusuzluğu ile Arca'nın yanına kıvrılıp sızmaktayım. Düzensiz sefil bir uyku düzenim var.

Ferber yöntemi bana sökmez, yaşım geçti.
Yatır kaldır diyorum, hadi yattım kim kaldıracak, var mı öyle bir babayiğit?

8 Aralık 2010 Çarşamba

Yelek : 5 TL / İttaiye : 15 TL / uykuda üşüme ve uykuya dalma sorunlarına çözüm : PAHA BİÇİLEMEZ


Adım gibi biliyorum sabaha karşı üşüyor.

Geçenlerde gece zıçması yaşadığımız gece biz üşüdük, o nasıl üşümesin! Sonra başka bir geceydi, direkt sordum, üşüyor musun diye, evet dedi en kocamanından! Ama iş üstünü örtmeye geldi mi yaygarayı basıyor.

Uyku tulumu da sevmiyor. Hadi o geçen yıl mothercare’den aldığımız ayaklı tulum şeklinde olanlardan alalım deneyelim desem, evin içi ilk yatırdığımızda çok sıcak oluyor, çok terleyecek, sonradan giydireyim desen o tulumları giydirmek meşakkatli iş. Termal atlet ve uzun kollu içlik ile hafiften sorunu çözer gibiydik ama gel gör ki önümüz kış, geceler şimdiden buz.

Birkaç ay önceydi, Salı pazarından Arca’ya penye yelekler almıştım, bu fotoğraftakini de hani kış günleri iyice soğuk olur, evde giysin diye almıştım, mevsim normallerine bir türlü inmeyen hava şartları yüzünden daha giymemişti. Bolca büyükçe bir yelek, çift taraflı içi de hafiften dolgulu gibi, kısacası epey sıcak tutan cinsinden.

Birkaç gece önceydi, ilk uyandığında giydirdim, oh ondan sonra sabaha kadar uyanmadı, sonraki geceler de denedim, oh iyi sırtı göğsü sıcacık ayaklara da çorap giydiriyorum, tamamdır, sorun çözüldü!

Poz ver deyince “ittaiye” arabasını almak istedi, çünkü bu yeleğin adı ittaiyeci yeleği, yeleği sevsin diye uydurduğum bir formül.

Bu postu bu küçük alışveriş tüyosu ile bitirecektim ama o itfaiye arabası mevzusuyla ilgili hikayeyi anlatmam lazım.

Arca’ya önceki bayram halası köpükler çıkaran bir itfaiye arabası almıştı. Hatta Özge’nin geldiği buluşmada bütün çocuklar ilgi göstermişti. Arca o aracı o kadar çok seviyordu ki aracın ömrü Kurban bayramını görmeye yetmedi, çöpün dibini boyladı.

Unuttu sanmıştık, taa ki çiftlik yapbozunu Nilda’nın taşıtlar yapbozu ile değiştirene kadar. “ittaiye, ittaiye” diye tutturdu. Bir daha bulmak bir tarafa almak istemiyoruz artık, sonuçta haşin oynadı, kırdı, kendisi çöpe attı.

Bu arada çok önceleri Arca bir kamyonu çok beğenmiş ve İlker almış ama o kadar kalitesiz ki daha paketini açarken kırılacak belli, benim arabada duruyordu, bir vakit bulup değiştirecektik. Vakit bulamadık.

O hasta olduğunun cumartesi günü evdeyiz, öğle uykusu için aslında ölüyor ama bir türlü uyumak istemiyor, rüyanda ne göreceksin diyorum, “ittaiye” diyor. Artık kararlıyım, dayanamıyorum, uyusun İlkeri arayacağım gelirken itfaiye arabası getirsin.

İlker uyutmak üzere olduğumu bildiğinden ama detaylardan habersiz anahtarı olmayınca kapıya bırakmış paketleri ve bu kamyonu, sonra da arabayı yıkatmaya götürmüş. Beni aradı, haber vermek için. Arca uyudu sandım, telefona baktım, baktım pıtı pıtı arkamda, konuşurken gayri ihtiyari kapıyı açtım, Arca sevinçten uçtu!!

İTTAİYE İTTAİYE!

O kadar sinirliyim ki 2 saatlik uyutma çabalarım yandı bitti kül oldu artık ittaiye bile söndüremez!!

Paketi açtı, salondaki araba pistine konuşlandı, tamam dedim sen oyna ben şimdi geliyorum. Gidip yatak odasına gömdüm kafamı yastığa bildiğin bağırıyorum, anırıyorum, sesim duyulmuyor, oh rahatladım (manyak anne profili takdimimdir).

Baktım salonda oynuyor, nasıl saf bu abuk kamyonu itfaiye arabası sanmış, iyice inanmış, itfaiye sesleri çıkarıyor. Hadi annecim gel uyuyalım artık, itfaiye arabası da gelsin beraber uyuyun diyorum, uyuyorlar. Ama plastiği filan öyle kötü ki dalınca alıyorum elinden.

1,5 saat sonra uyanıyor ve sesleniyor, İTTAİYE!!

1 Aralık 2010 Çarşamba

Dün gece sabaha karşı 3 suları

Güzel bir akşamdı, baştan sona kendi yemeğini kendisi yedi, bir Arca klasiği olarak benden çok yedi. Sonra bol kudurmacalı bir akşam geçirdik, Tarkan’dan öp, Athena’dan Arsız Gönül bu aralar favori. İlknurlar uğradı, Barış Manço’nun Ayı şarkısında coştuk, falan filan…

Uyudu, uyumadan önce rüyasında kimleri göreceğini sormak rutinin bir parçası, ilginçtir bu defa “balkabağı” dedi. Gece 1 civarı sıklıkla uyanmaya ve ağlamaya başladı. Kabus gördü herhalde, ne gördün rüyanda dedim, “balkabağı” hmm iyi peki su içelim uyuyalım rüyada anneyi görelim daha az ağlamaklı bir rüya olur.

1-2-5 artık kaç defaydı hatırlamıyorum, defalarca kalktım. Canı acıyor gibi. Karnın mı ağrıyor diye sordum, evet deyince bol bol karnını ovdum ama gaz çıkarma yok. Yanımıza aldım, arada İlker de ovuyor karnını. Ağlama şiddetlendi, “kaka” dedi. Hadi be! Gün içinde 2 defa yaptığı için bu olasılık aklımıza hiç gelmemişti. Ayı ve Ali kitabını yanımıza aldık, Aliyi okuttu. Ama içim uyuyor bu arada. İlker biraz kestireyim demiş, onu da çağırdı. Maaile tuvaletteyiz. O mıçıyor biz gururlu gözlerle birbirimizi kutluyoruz, sorun çözüldü!!

Sanıyoruz…

Bu defa da geri uyumaya ikna etmeye çalışıyorum, iğrenç sesimle ne zamandır ilk defa ninni bile söyledim, üstelik alttaki bu fotoğrafı bu ilginç gecenin hatırası olarak çekerken uyandı düdük, tekrar istek yaptı, bi daha ninni, ay kendi sesimi duymaya dayanamıyorum!



Uyudu, uyandı, yanımızda yattı, İlkeri tekmeleri ile hırpaladı, bir şekilde sabahı ettik. Uyanık kaldığımız zaman uyuduğumuz anlardan daha uzundu, kısaca hala esnemekteyim.

Bunları anlattım çünkü öncelikle ebeveynlik tarihimizde böyle bir şeyle karşılaşmamıştık, Arcanın gece yarısı sıçması bir ilk!!

Ayrıca kendi adıma gece uyanmalarını daha metanetli karşıladığımı fark ettim. Bunda İlkerin telkinlerinin yanı sıra Arca'nın sadece 1 defa kalkarak ya da hiç uyanmadan geçirdiği gecelerin sıklığı da etken. Çünkü biliyorum ki kapris veya huy değil bir şekilde onu rahatsız eden bir şeyler var. Tek yapmam gereken sakin sakin ne olduğunu bulmak ve çözmek!

Ama en önemlisi, kendimizin bebek değil de çocuk ana babası olduğumuzu fark ettik. Fark ettik ki ister hiç konuşmasın ister uzun cümleler kursun fark etmez, artık bu dönemde çocuklar acılarını duygularını ifade edebiliyorlar, ne mutlu bize! Küçük bir bebekken de ağladığı olurdu ama ne kadar zor olurdu anlamamız, hemen gözleri kısar delilleri gözden geçirir, gün boyu yaşananlardan ipucu yakalamaya çalışırdık. Kimi zaman bir türlü sonuca ulaşamazdık.

Peki ya şimdi?

“Arca karnın ağrıyor mu?”
“Evet!”

5 Kasım 2010 Cuma

Amaan ko gitsin!!

Bugünün Cuma olması neşemi yerine getirmeye yetmiyor. O çocukluğumda öle bayıla içtiğim sandozun bir benzerini attı İlker çantama, iyi gelirmiş. Hayır gerçekten kötü. O pastiller de beni idare etmeyecek, biliyorum. Çok keyifsizim ama asıl sıkıntımı biliyorum ben!



Arca günlerdir uyumuyor.

Uyku sorunsalı vol.bilmem kaç!!

Uzun zaman olmuştu uykudan şikayet etmeyeli. "Yatır kaldır"ların yazı dizisi olduğundan beri bir olgunluk gelmişti üzerime. “hmm yoksa hidayete mi erdim? Bak oluruna bırakınca oluyor mu ne?” bile demiştim. Meğer başıma gelecekleri ön görememişim.

Bu uyku denen kabus ara sıra şekil değiştirip hortluyor. Yaş ilerledikçe sebepler değiştikçe o da gelişiyor güçleniyor. Her zaman aynı strateji iş görmüyor. Her enfeksiyonda farklı antibiyotik kullanmak gerektiği gibi alternatif tedavi yollarına ihtiyaç duyuluyor.

Artık iyice cinleşen cüce, kök söktürmenin farklı yollarını keşfetmiş durumda. Üstelik anababa yatağının tadını almışken bırakmak istemiyor haklı olarak. Tatilde üçümüz birlikte yattık, ne güzeldi diyemeyeceğim, onun için güzeldi bizim için zor. Yediğimiz tekmeler kahvaltı sohbetlerinin değişmez malzemesi oldu her sabah. Üstelik ezeceğiz diye korkuyoruz, daha doğrusu ben korkuyorum, uykular delik deşik. Sonra kimi günler sık sık kalkar oldu, bazı günlerse bütün gece uyudu. Özellikle bir tespit yapmak zordu, kısacası belirtiler değişkenlik gösteriyordu.

Hastalık ile birlikte, yatağa birlikte girmek anneyle el ele göz göze uykuya dalmak alışkanlık halini almaya başladı.

Bu arada iyi gelişmeler de olmuyor değildi. Örneğin yaklaşık 1 yıldır güven nesnesi yaratma çabalarımız Arca’nın tek gecelik ilişkileri ile çeşitleniyor, bir türlü tek nesneye odaklanamıyordu. Derken bir gün İlknur bir ayıyı hayatımıza soktu. Ayı yogi dedik kendisine, Arca kısaca AYİ diyor. Evet biliyorum çok yaratıcı değil. Hemen benimsemedi, biraz zaman aldı ama sonunda oldu. Ayısız bir yere gitmez olduk. Hemen aynısından (maalesef 1 ton açık renk) aldık ve sakladık, yedek olarak. Belli mi olur ya kaybolursa? Ben bu işten memnunum ama gece uyanmalarına, yatağa sorunsuz gidip kendi kendine uykulara dalmalarına çare olmadı Ayı. Kısacası tam amacımıza ulaşamadık.

Derken bazı stabil durumlar kendi belli etmeye başladı. Birkaç hafta boyunca, uyku rutinine başlama ve uykuya dalma arasında geçen süre epey uzamaya başladı. Özellikle 1,5 saati bulduğu gün, bu işte bir gariplik var dedim. Çok kısa geçeceğim…

Akşam eve gelirim, yemek yeriz.

Sonra kudurmacalı oyunlar, mümkünse dans-müzik vs…

Saat sekiz buçuğu geçerken ritim düşüyor, pijama süt ikilisi sahneyi alıyor, sonra kitaplar seçiliyor. Akkayay (arkadaşlar) – ayu, elly (fil), tavtan (tavşan), gogo (küçük ayı), panda, bakkumba (kaplumbağa), kuup (kutup ayısı) – yatağın içine özenle sıralanıyorlar, kitapları onların da dinlemesi lazım. Yatağa giriliyor. İlla ki her bir kitap birkaç defa okunuyor. Sonra masallara başlıyoruz, en az 2 masal okunuyor. Su baş ucunda, istiyor, içiyor, aydedeye el sallanmak isteniyor, balkona çıkılıyor, baba özleniyor, huzuruna çağırılıyor, öpülüyor, birkaç hikaye de baba anlatıyor, bu arada anne görüş alanı içerisinde mi kontrol ediliyor, baba sepetleniyor, anneye sarılıyor, kapı gösteriliyor, pek dirayetli anne kesinlikle dışarı çıkmıyor ama aynı dirayeti kucağa almak konusunda gösteremiyor, bir süre kucakta pışpışlanıyor, - bu süre zarfında sabır konusundaki uzmanlık sınavını tam geçecekken dellenmeye başlıyor – “yeter ulen yat zıbar” noktasına geliyor. Arca tınmıyor, eylemlerine devam ediyor, bağırmakla çözemeyeceğini anlayan anne, döt kadar yatağın içine sığışıyor, birbirlerine sarılıyorlar, Arca uyuyor. Yok uyumuyor zira anne daha telsizi aldığı an “anneeeaa” diye bir ses ile tekrar odaya giriyor, döngünün son 10 dakikası tekrarlanıyor, ve bu 3 defa daha tekrarlandıktan sonra Arca uyuyor, çoğu zaman anne de onunla uyuyor.

Nasıl? Şahane bir rutin değil mi? Böğürmek istiyordum!

Peki tamam, hadi böyle uyuduk diyelim, hadi her şeyi bir kenara bıraktım elele gözgöze uyuduk diyelim. Gece hemen her saat başı uyanmalar, çığlık çığlığa ağlamalar. Hastalık için doktora gidip sormasaydık, “diş var mı” diye, 2,5 yaş dişleri erkenden çıkıyor diye kendi kendimizi kandırıyor olacaktık.

Hülya dürttü, “napıyorsun, yine kendini prob yapmışsın, ver eline ayıcığını öp kocamanından, kapat ışığı çık, Tuna artık böyle uyuyor !” Evet “Hülya = prob tespit ve savma uzmanı”. Yapma yav yine mi prob olduk? Bir insanın bünyesi bu kadar mı probluğa yatkın olur, hey Allahım!

Adım büyük, hemen atamadım, temkinli yaklaştım.
Önce küçük bir diyalog ile alıştırma turları …
Yeliz : Tunayı biliyorsun annecim?
Arca : Una!
Yeliz : Evet tunanın annesi hülya ile konuştuk.
Arca : hülla
Yeliz : Hülya dedi ki Tuna artık büyük bir çocuk olduğu için annesi uyutmuyormuş, kendi yatağında ve kendi kendine uyuyormuş. Artık sen de büyüdüğüne göre Tuna gibi kendi kendine uyuyabilirsin. Hatta Ela, Berk, Ege ve Alpi de aynı Tuna gibi uyuyorlarmış.
Sonra yatağa gidiş ve anne yatağın yanında beklerken Arca uykuya daldı, tüm süreç (pijama, süt, diş fırçalama, 2 kitap ile sınırlama…) sadece 40 dakika sürdü. Ve bu hadise birkaç gece bu şekilde sürdü. İşin güzel tarafı gecede sadece 1 defa kalktı ve sadece su içip tekrar yattı.

Geçen hafta yaşadıklarımızı Hülyaya anlattım. YETMEZ AMA EVET :P dedi. Öncelikle yatakta bırakıp çıkmalısın dedi, dedim Arca daha küçük Tunadan, bişey olmasın, yok dene dedi. Sonra dedim ki Tuna minicikken emziğini bulurdu yataktan şimdi de suyunu bulup içiyor, seni çağımıyor? Ne iş? Çünkü kendi koyuyor dedi. Hmmm güzel detay!!

Tam olayın ikinci önemli adımını atmaya kendimi hazırlamıştım ki, her şey tepetaklak oldu. Yok uykuya geçişler hala şahane, hiç sorun yok, artık “tuna” hikayesi bile anlatmıyorum, direkt yatıyor. Ama yanından ayrıldığım an yaygarayı koparıyor. Sorun yok. Bir süre böyle idare ederim. Sorun şu ki; günlerdir uyumuyor. Hadi bir gece burnu akıyordu anladım. Günlerce üst üste gelince çok hırpaladı beni, dün akşam bir de hastayken tüy dikti. “Çıkarr” diye bağırdı bir ara. Bezi çıkardım bir daha da taktırmadı, sadece bana sarılıp duruyor. Yatmak da yok, koltukta oturuyoruz. Uyuduktan sonra bezi taktım, bir süre sonra yine başladı. İlginçtir, arca bezsiz dolaşmıyor ki alışmış olsun çıplak popoya? Sadece kakasını ara sıra da çişini yapıyor lazımlığa, sonrası hep beze.

Neyse sonuç? Yok bilmiyorum. 2 yaşından sonra düzelir mi? Geçer mi? Bir derdi mi var? Yok be ne derdi? sabah ben sürünürken adam balonlarıyla oynuyordu, haldur huldur koşuyordu. Bütün günü de harika geçiriyor, ee ne o zaman?

Bütün huysuzlukları geceleri hortluyor.

ARCA = KURT BEBEK

Öyle keyifsizim ki … kafa yoramıyorum bile. Amaan ko gitsin!!

15 Ekim 2010 Cuma

Bir varmış bir yokmuş…



Evvel zaman içinde… çok uzak ülkelerin birinde… turuncu bir kamyon varmış. Bu kamyon aslında sıradan bir kamyonmuş görünürde, ama çok işe yararmış.

----------------------------------------

Dün gece saat 21:30 civarı “yataaak!” diye tutturan bir Arca. Işığı kapattırmak istemiyor, Ayı yogi ve çöp kamyonu ile yatakta debelenmek istiyor. Kucak istemiyor, sallanmak, ninni, şarkı, okşanmak, aydede, kitap … her şeye tepki var! Yine o döt kadar yatağın içine sığışıyorum, tekmelerden nasibimi alıyorum, ama azimliyim, bir yolu bulunacak Arca uyuyacak!

-----------------------------------------

Çünkü bu kamyon bir çöp kamyonuymuş. Arkasında kocaman bir kutusu varmış, çöp kamyonu tek başına çalışmazmış, arkadaşları da varmış, çöpçü amcalar…

"Dün gece çok aradım, aradım bulamadım
Körolası çöpçüler aşkımı süpürmüşler"

Nağmeleri araya girer.

-------------------------------------------

Arca kafayı, yatağa uzanmış annenin göğsüne koyar, bir eli ayı yogide gözü çöp kamyonunda… Tamam tutturdum, doğru yoldayım devam ediyorum masala

-------------------------------------------

Çöpçü amcaların biri kamyonu kullanır, diğer ikisi evlerimizin önündeki çöp bidonlarını toplar. Kamyonun arkasındaki mekanizmaya yerleştirir, çöpleri kamyonun içine atarlar. Fosforlu kıyafetler giyerler ki gece görünebilsinler, kocaman eldivenler takarlar ki bidonları rahatlıkla kavrayabilsinler. Çöpcü amcalar çok yardımseverdir, gece çıkarlar sokağa trafiği karıştırmamak için…

---------------------------------------------

Arcanın gözler hafiften gider… ben devam!!

----------------------------------------------
Çöp kamyonu bütün şehrin çöpünü toplayıp çok uzaklara götürür. Evlerimizin temiz olması için çöp kamyonu çöpcü amcalar takımı bize yardım ederler

"Dün gece çok aradım aradım bulamadım
Körolası çöpçüler aşkımı süpürmüşler"

Dizeleri ninni kıvamında söylenir

----------------------------------------------

Arca uyur, ben kaçar!!

28 Eylül 2010 Salı

Kitabın sonunu önceden okumak

Arca’nın yatak, şu Türk usulü büyüyebilen cinsinden. Büyütelim artık diyorum. Sebebi çok!
1. Arca yatakta dört dönüyor, korkuluklara kafayı vurup uyanıyor.
2. O düdük kadar boyu ile tırmanmaya çalışıyor, artık yatakta yalnız bırakmak mümkün değil.
3. Yatağa çıkmak için hep bize ihtiyacı var, halbuki normal yatağı olsa tırmanır.
4. Korkulukların üzerinden atlarken ucundan azıcık kırdım iyice tehlikeli oldu:P
5. Yanına girdim mi iki büklüm oluyorum, biraz da bencilce büyük yataaak!! diyorum.

Ama erken mi geç mi bilemiyorum? İlker erken diyor, illa ki bir alçak bariyer konacak, üstünden atlar diyor, sonra gecenin bi vakti bütün evi dolaşacak, olmadık yerlere girecek diyor… diyor da diyor! Kararsızlık noktasında kıvranıyorum (en gıcık olduğum şey) Nurturiaya mı sormalı, napmalı?



Benim sorunum bu, hayır benim bebem her şeyi önce yapıyor, derdi değil bu, başka bişey. hemen bir sonraki aşamaya geçelim istiyorum, sabırsızım! Hemen emeklesin koşsun hemen konuşsun hemen hemen… sonunu heyecanla beklediğim bir macera filmi gibi Arca. Bazen diyorum ki Arca da sonunu önceden okuyabileceğim bir kitap olsa elimde! – ben kitapların sonunu önceden okurum, çünkü okumadan başıma bişey gelir de hiç öğrenemezsem sonunu diye korkarım ! –

Bir film vardı, Ben Stiller sanırım, pek Hollywoodvari bir filmdi, CLICK. Filmi net hatırlamıyorum, demek ki göz ucu ile izlemişim, ama hatırladığım bu başrol oyuncusu bir aile babası, iş yoğunluğundan sürekli bir şeyleri zaplıyor. Mesela eşinin ailesi mi geldi, hop o kısmı ileri sarıyor, bir proje mi teslim edecek hop ileri! “Arca büyüyünce nasıl biri olacak acaba ?” diye düşünürken elimde bu imkanım olsa bi süreliğine ileri sarsam da görsem dediğimi hatırlıyorum.

Arca daha portakalımızda vitamindi, şimdi bir hamur oldu, çamur oldu. Allah için hammadde iyi de bundan sonrası nasıl olacak? Onu ellerimizde şekillendirmek ve bir ürün ortaya çıkarmak bir süreç meselesi. Doğrusu bu sürecin tadını çıkarmak, her anını yaşamak olmalı. Olmalı da benim derdim ürün! Sonuç odaklı bir yapım var maalesef! Ana babanın dilekleri istekleri bitmiyor. İlkere sorsan terbiyeli, dürüst, insan ilişkileri kuvvetli biri olsun, zekadan da yüksek notlardan da daha iyi meziyetler bunlar. Bense altını doldurmak isterim, detaylandırmak isterim. Mutlu insan olmalı pozitif olmalı, neşeli olmalı, her şeye negatif ve mızmız yaklaşmasın. Kitaplardan, sinemadan, sanattan keyif alan, yaptığı işten, sosyal çevresine kadar hayatının her anından mutluluk çıkarmayı bilen bir insan olsun. Çocuğun anlık mutluluğunu beslemek değil anlatmaya çalıştığım, bunu kendi kendine yapabilmesi için yol göstermek. Derin mevzulara giriş yaptık, sustum!

Lafın dönüp dolaşıp geldiği yere bak! Ne diyordum büyük yatak? Geçmeli mi beklemeli mi? Bu süreçte ne yapmalı?

----------------------------------------------------------------------

Filmi izlemek isteyen gerisini okumasın ama ben yazmadan edemeyeceğim:
Sonunda adam çok yaşlanmış, ve hayatını ileri sarmakla, durdurmakla geçirmiş. B.ktan zamanları yaşamaktan kurtulayım derken çocuklarının ailesinin değişme sürecine tanık olamamış. Kötüydü be!