hoşbeş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hoşbeş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2023 Pazar

3N 1 ben: Nisan

 Nisan

Dün bahar şöyle bir göz kırptı ama fazla yüz vermeden kaçtı saklandı yine. Pazar sabahında yine bulutlarla birlikteyiz, bekleriz.

En Avrupalı özelliğimin havalardan şikayet etmek olması an meselesi. 

Ve de güneşi gördüm mü kendimi dışarı atma telaşesi.

Dünden, Louisa caddeleri: Güneşi gören masum Avrupalı kendini sokaklara atar


Asimile oluyorum a dostlar! 


Hemen her ay bloga naklettiğim (3N; ne okuyorum ne izliyorum ne yapıyorum) üçlememde Nisanın en önemli konu başlığı seçim. Hani N’ye sokarım bilmiyorum - ki bu da ne kadar önemli , onu da bilmiyorum - lakin seçim, bizim evin en önemli gündem maddesi. 


Her akşam twitter özenle açılıyor, gün içinde neler kaçmış yakalanıyor. Twitter benim, ana akım medya İlkerin paylaşım kaynağı, uzun uzun tartışıyoruz. Haberlerinde hiçbir heyecan olmayan Belçikalılar bizim gündemimizden haberdar. Nerede tatil yapacağız, akşam nerede rezervasyon yaptıralım, haftasonu barbekü mü yapsak gibi sorunları olan bir millet için Türkiye her yeni gün yeni bir renk. Hani derler ya vatandaşı olmasan şahane ülke, işte öyle…


Ne yapıyorum?


Mutfak penceresinden. Kavak ağaçları. Nadir bulunan az bulutlu bir günden.


3000 kilometrelik mesafedeki bir mutfak masasında memleketi kurtarmak, mutfak penceresinden kavak ağaçlarımızın yeni filizlenen sarı-turuncu minik yapraklarını izlemek ve son aylarda işten şikayet etmek dışında pek bir şey yaptığım söylenemez. İşimin en sevdiğim kısmı olan yaratıcılık, diğer öncelikler yüzünden sorun çözmeye kurban gidiyor. Sorun çözmek de yaratıcılık ister, o da bende ziyadesiyle var lakin bu aralar sorunlar o kadar büyük ki, altında ezildiğimi hissediyorum ve bu da bana stres olarak geri dönüyor. 


Geçen postta aynı döngünün içinden çıkamamaktan şikayet ediyordum ya, değiştirdim. Alışkanlığa dönüşmeye başladığını fark ettiğim iş dönüşü iki kadeh şarap içmeyi bıraktım. Alışkanlığı tetikleyeni bulduğunuzda ve de onun sağladığı ödülü fark ettiğinizde, ödül aynı kalmak koşuluyla rutinin yerine başka bir rutin koyarsanız alışkanlığı değiştirirsiniz. 


Ben de şarabın yerine birayı koydum puhahahhah

Her günün çorbası :)))


Yok lan şaka yapıyorum. Tetikleyen, stresi atma, gevşeme ihtiyacı, ödül ise sakinleşmek, gevşemek ve de keyif almaktı. Aynı ödülü verecek başka şeyler soktum araya, mekanizma işledi. Ne mi? çay, aromatik yağlar, uzun banyolar ve kişisel bakım ve de komedi izleyip okumak. 


Bu yukarıda bahsettiğim mekanizmayı “Alışkanlıkların gücü” kitabında okumuştum. Belki alkolikler veya madde bağımlıları için uygulaması zordur ama benim için zor olmadı, üstelik alkolün ertesi günü baş ağrısı gibi, uykusuzluk gibi yan etkilerini silmiş olması da ekstra ödül hanesine yazıldı.


Bazen bazı formülleri uygulamak için sadece okumak yetmiyor, bazen birilerinden daha duyarsanız, daha iyi ikna oluyor, pratiğe dökünce de daha iyi içselleştiriyorsunuz. Küçük Joe’nun önceki posta yorumu gibi… 


Yorum demişken ipad veya telefondan yorum cevaplamayı aylardır beceremiyordum ya, ayarları değiştirdim oldu! Evet belki tam yorumun altına cevap yazamıyorum ama en azından bir sonraki yorumda isim belirterek cevaplayabiliyorum. Çok mesudum! Cevaplamayacak diye yorum yazmaktan vazgeçenlerdenseniz artık vazgeçmenize gerek yok salın gitsin.


Ne okuyorum?


Tarık Dursun K.’dan ikinci kitabı da bitirdim: Rıza bey Aile evi. 



İzmirli olduğum için mi

Babamın İzmir’in 1950’lerini dupduru anlatışına benzetmemden mi

Yazarın insan hikayelerini anlatırkenki sadeliğinden mi

Yoksa bir roman okumaktan ziyade bir film izler gibi sürüklenip gittiğimden mi çok sevdim? 

Bilmiyorum.


Bildiğim tek şey, İzmir’i özlemişim. Canım İzmir güzel İzmir.


Bir de yeni bir Yaşar Kemal romanına başladım: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana.

Benim Yaşar Kemalle ilgili en büyük hüznüm çok geç başlamam. 

Öle bayıla okuduğum yazarların ortak özelliği bu, geç tanışmak. Bana her muhteşem kitap “keşke daha önce okusaydım” dedirtiyor. 


Daha az kişisel gelişim daha çok roman, öykü. Ancak böyle arayı kapatabilirim.


Ne izliyorum? 


Ayak işleri


Geçenlerde çay içmeye uğrayan Arek ve Ayşe tavsiye etmişti. Önce İlker başladı diziye. Ben ne de olsa “akşam on yatağa kon”. O kadar eğlenceliymiş ki, bir tur da birlikte izliyoruz. İlaç gibi geldi. 


Maç olduğu akşamlar, çalışma odasına sepetlendiğimden Aile dizisine bakıyorum. Burada “izliyorum”dan ziyade “bakıyorum” daha doğru bir ifade zira kendini verip de merakla izlenecek bir dizi değil bence. Oyuncular güzel, oyunculuklar şahane ama işte o kadar. Bilmem belki güzelleşir. Dizinin tek iyi tarafı otuz bölümde bitecek olması. Dizinin kısası makbuldür.


Sosyal medyayı sallayan Kızılcık şerbetine hiç yeltenmedim, mesafemi koruyorum, ne dersiniz izlenir mi?


E siz neler izliyorsunuz, neler okuyorsunuz bu aralar?


PS: şimdi yazarken fark ettim de, gündeminden romanına dizisine bu aralar epey yerli ve milli takılıyoruz, tesadüfün böylesi.


3 Eylül 2014 Çarşamba

Sonbahar sizin olsun.

Akşam rüzgarlarının serinliği geçicidir dedim ama yok geçmiyor, Eylül 1 dedik bizim pencereler birer birer kapanmaya başladı. Sonbahara direniyorum.  Bu yaz çabuk mu geçti ne? Üstelik öyle iyi filan da geçmedi. Biz kendimize şükür nefesleri bahşettik, o da hepi topu birkaç güzel an… Gerçi mutluluk dediğin an değil de nedir?

29 Ağustos 2014 Cuma

söyleyeceklerim bu kadar!

Enkaz gibiyim! Ay yeminle sürünüyorum! Yaz gribi diye bir şey çıkarmışlar bak çok ciddi söylüyorum: biyolojik silah! Benim gibi müthiş bir değeri yeryüzünden silme girişimleri var ama yıkılmayacağım!

Dün biraz kuyruğu doğrultur gibi oldum bam! uçak rötarı, İstanbulun sidikli iğrenç havası... Var ya sırf şu havası bile İstanbul'u terk etmek için yeterli sebep. Arkadaş o ne yav! Leş gibi nem, pis bir rüzgar, sidikli bir gökyüzü. Ellerini açıp da "yağ allahın cezası yağ da güneşin gül cemalini bir görelim" diye haykırası geliyor insanın. İzmir'de yaz kış güneş gözlüğü takan ben, İstanbul seyahatinde direkt numaralı gözlük hiç uğraşmıyorum lensle filan!

Bizim şirkette aynı dönem işe başladığım arkadaşlarım bir bir ayrılıyor, ne şimdi bu? Sinyal mi? ay o sinyal bana verileli neredeyse üç sene oluyor, yerimden kıpırdayamıyorum, kahrolsun İzmir'in kısır iş imkanları.. Miyopum ya ne sinyalleri görebiliyorum, ne iş fırsatlarını... Havaalanından alan arkadaşa "n'oluyoooor bize n'oluyooor?" diye ağlayacaktım neredeyse. Sahi n'oluyor lan? Nereye gidiyorsunuz beni bırakıp? Ay aman neyse...