hastane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hastane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2011 Pazartesi

Hastaneden rapor çıktı!

Ameliyat olmayacak Arca!

Kist iyileşmiş, görünmüyormuş!!

Bundan sonra daha dikkatli olacağız, vücudun enfeksiyonlara karşı kist oluşturması olasılığı yüksek olduğundan bağışıklık sistemi yüksek tutacağız, dikkatli olacağız...

Bundan daha iyi bir sonuç olamazdı herhalde!!

Teşekkür etmek çok kuru kalıyor, tanıyan tanımayan herkes dualarla kalbimiz oldu !

19 Nisan 2011 Salı

Arca'dan naralar

Dün hastanedeydik.

Önce röntgen çekildi. Yaygara kıyamet tabii ki. Zaten hastanenin kapısını görmesi yetti yaygara için.

Çekildi, bu defa da üzerini giymek istemez, yedi bitirdi bizi. İkna etmek mümkün değil. En nefret ettiğim yöntem işe yaradı. “Bak bu doktor amca üzerini giymezsen senin yine fotoğrafını çekecek, hemencecik giyelim de çekmesin! Yok yok doktor amcası giyiniyor Arca, sen gelme”

Elli tane kitap okumuş Yeliz, yine gitti anane yöntemine başvurdu. ALKIŞ!!

Neyse röntgenden bir şey anlamadık, bir de totmografi çekelim dediklerinde saatler öğleden sonrayı çoktan göstermeye başlamıştı. Röntgende durmayan bebe tomografide mi duracak? Durmaz tabii. Hadi uyutalım dediler. Neredeyse damar yolu açılacaktı, İlker’in yoğun ikna çabaları sonuç verdi damardan yırttık. Dediler ki o halde ilaçlı portakal suyu içireceksiniz. Tadı kötü tabii, içmek istemez, hepsini içemedi zaten. Koşarken ilaç etkisini gösterdi, BAMM! Diye yere kapaklandı. Sonrası kucak.

Sabahtan beri Arca’ya sözümüz var, hastanede cesur bir çocuk olursa oyuncakçıya gideceğiz, birlikte oyuncak alacağız. Artık nasıl şartlamışsa kendini, sızmak üzere sarhoş ama uyumamak için direniyor. Bir saatten fazla oyuncakçı diye tutturdu, tam dalıyor hoop açıyor gözlerini “oyuncakçı” diyor hadi devam.

İşte sızmadan önceki anların videosu. Biz artık yorgunluktan, sinirden ve Arca yüzünden işi iyice geyiğe vurduk. Hastane koridorlarında çatlıyoruz gülmekten, herkes bizi izliyor. Arca bir yetmişlik bitirmiş gibi. Asansörde bir hasta yakını, “ne verdiniz ben de istiyorum” diye eğlendi bizimle. Oyuncakçıya gidiyoruz, gelince uyandıracağız sen uyu diyerek ve koridorlarda yürüyerek uyumaya ikna ettik yoksa mesai bitimine yakın daha çok direnecekti.

Untitled from yeliz minareci on Vimeo.


Sonra dediler ki 4-5 saat uyur. Hay bin kunduz! Sonra da sabahlarız artık diyoruz, ümidi kestik. Bizim oğlan 2 saat sonra uyandı neyse ki, aklı hala oyuncakçıda. Adam oyuncak olayına feci motive olmuş, uyuşturucu ilaç bile tesir etmedi. Yolda giderken naralar atıyor, oyuncakçı bekle beni… Biz tabii durur muyuz? Bir çekim de ayıldıktan sonra.

Untitled from yeliz minareci on Vimeo.


Bu arada raporları haftaya kadar bize bildirmeyecekler, konsey, değerlendirme vesaire. Ama biz de boş durmayacağız tabii. İlker tüm tetkiklerin kopyasını aldı, özel doktora götürecek. Sonra Özge bir arkadaşına iletecek. İşte böyle…

Bu şahane günün anısına Arca hasta uyandı, sümüklü geziyor. Neyse bu kadarla kalsın, ateş olmasın, enfeksiyon olmasın, sağlık olsun, bol bol sağlık olsun bebelere.

Son olarak; önceki posta gönderilen yorumları okuyup okuyup telkin ettim kendimi, çok teşekkürler...

18 Nisan 2011 Pazartesi

Çok tırsıyorum çok!

Yarın tetkikler var. Çok pis olasılıklar geliyor aklıma ineğin mıçına üşüşen sinekler gibi! Elimin tersiyle kışkış. Olmuyor bazen.

Soranlara arayanlara “iyi olacak inşallah” filan diyorum, kendimden başka herkesi teselli edebilmek gibi bir görev üstlendim. Karşıdan bakan metanet timsali der.

Kalbim pıt pıt, şu bir aydır acayip tırsar oldum kendimden. Benim potansiyelimde zırt pırt ter yoklayan arkasına bez koyan ateş ölçen, iki fırkta doktora koşan bir anne varmış. Ayyuka çıktı.

Her şey olabilir:

Kist küçülmüş, biraz daha küçülsün diye bekleyelim denebilir

Kist küçülmemiş hemen alalım denebilir

En fenası “aaa enfeksiyon var, hadi hastaneye yatın, üç hafta daha geçirin burada” denebilir

Hangisi daha hayırlı hangisi daha kolay? Bilmiyorum. Hayırlısını diliyorum.

Yeni bir sınav var kapımızda.

İki gündür sürekli uyuyorum. Evet hastayım, grip mi soğuk algınlığı mı ne!
Ama ben derdimi biliyorum, psikolojim bozuksa uyurum ben, ruhumu bir sonraki aşamaya hazırlarım. Üniversite sınavından sonra 2 gün uyumuştum.

Tabii şimdi en çok uyumam gereken zamanda uyku hak getire...

Yeni gün, yeni hafta yeni şans....

20 Mart 2011 Pazar

Gelelim teşekkürlere...

Dün yağmur vardı İzmir'de. Anane evinde keyifle yayıldık. Markete gittik dönüşte, park yerine gidesiye yağmur bastırdı, sırılsıklam olmak hiç bu kadar mutluluk vermemişti, yaşamak güzel şey!

Bugün hava muhteşemdi. Arca'nın uyanmasını iple çektik. Arca'nın tabiri ile kuşlu parka gittik. Yarım saatten fazla kuşları kovaladı, yanımızda götürdüğümüz bulgurları attı. Kaydırakları özlemiş. Zor aldık parktan. Çok fena birşey fark ettim. Üzerine titrer oldum Arca'nın. Gözümü bile kırpmıyorum. Süreç sağlıkla tamamlansın, kendime çeki düzen vermeliyim, yoksa bizim oğlanın hayatını zindan eden mıymıy bir anası olacak.


Birkaç fotoğraf da ilk günlerimizden. İlk defa yatağında uyuması, anane ziyareti, daha üzerini bile çıkarmadan yerde kamyonuyla oynaması...






Geldiğimizden beri birşey daha fark ettik. Arca cidden büyük bir travma yaşıyor. Televizyonda tesadüfen hastane sahnesi vardı, arka odaya kaçtı. Arkasından gittiğimde yatağın kenarında öylece dikiliyordu. İlker'e anlattım, yok canım dedi. Denedik tekrar, bu defa odadan çıkmadı ama koltuğa kafasını gömdü, hiç bakmadı. Bir de geceleri takma yapma diye bağırıyor. Gerçi bu yeni değil, hastanede de böyle çok sayıkladı. Epey zamana ihtiyacı var kurtulması için.

Hastanede iken peşimi bırakmazdı:"Anne yemek yeme!" "çiş miş yapma" "kitaba bakma" "okuma" "anne gel anne gel anne gel...." "babayla konuşma" hatta ziyarete gelenler öptüğünde beni "o benim annem!". Herkes eve gidince yandınız dedi durdu. Yok öyle olmadı. Arca beni kesinlikle tınmıyor. ilkerle oynuyorlar. Kendi kendine oynuyor. Ama oyuna çok daldığında dilinin tesbihi olmuş, "anne gel anne gel anne gel...." dediğini duyuyorum, tam gitmeye davranacağım, meğer sadece sayıklıyormuş. Birkaç defa "seni çok seviyom anne" lafını duydum. Bir de hala sık sık koklamaya geliyor yanıma. Bakalım pazartesi işe giderken ne olacak!

Gelelim teşekkürlere...

Benimle gecelerini paylaşan (babaya refakat izni olmadığı için) İlknur, İlkerin annesi ve ablam..

Aynı dönemde geceleri ananeme baktığı için yanımda kalamayan ama nefis mamaları ile bizi doyuran şımartan annem ve yine ablam

Ziyaretimize gelen, ellerini üzerimizden kesinlikle çekmeyen, akla gelmedik sürprizlerle kafamızı dağıtan Elif, Elfanam, Nil, Hülya, Hayat...

Sürprizleri hazırlayan hiç ama hiç yalnız bırakmayan ekibin İstanbulluları Özge, Tuğçe, Hilal, Yasemin, Esra Özlem...

Ankara güzeli ve onun minik adamı Çınarın hazırladığı şahane sürprizlerle bugün itibari ile en son noktayı koyan Başak...
(Kurabiyeleri Arca lüplettiği için fotoğrafını çekemedim. Bize kalmadı ama eminim nefisti:) )

Hemen her gün veciz sözlerle bezeli mesajlar çeken, bizim için mum yakan, pazar duası okutturan Tuğçe...

Tanımadan Arca'yı seven, pozitif enerjileri ve duaları ile bize güç veren bu satırları okuyan ve Nurturia'dan destek olan dostlar ...

Çoook uzaklardan taa Amerikalardan telefon eden Evren...

Oğlumu üzmeden kolaycacık damar yolu bulan hemşireler... Meryem, Sevinç, ve pek tabii Sahra

ne kadar teşekkür etsem az...

En çok da ...

İlkere... süreçte Arca için yaptıklarına teşekkür etmek yersiz olur o ikimizin parçası, ben kendime teşekkür ediyor muyum? Anababayız biz yapacağız elbet...

Ben onun benim için yaptıklarına teşekkür etmeliyim... Her gün her allahın günü Arca'nın öğle uykusunda gelip beni dışarı çıkardığı için... Her türlü zırlamamı olgunlukla karşıladığı, ben isyanları oynarken o içine attığı, yansıtmadığı, benim deli deli hallerimi dengeleyerek sağduyum olduğu için... Gerçi o son haberi aldığımızda ona "git bir adam bul, asistan doktor mu bulursun kimi bulursan bul, döveceğim yoksa rahatlayamam" dememe rağmen bulmamasına içerledim ama...

Her gece bomboş eve gitmek zorunda olmanın nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyorum. Benim ne de olsa birlikte uyuduğum, zorda kalınca kokusunu içime çektiği Arca'm vardı.. O yalnızdı.

Umarım Arca büyüyünce onun gibi bir adam, onun gibi bir hayat arkadaşı, onun gibi bir baba olur!

19 Mart 2011 Cumartesi

Hastane kazanımları

Hönkürdüğümün akşamı İlknur benimle refaketteydi. Arca uyuduktan sonra filtre kahve ve baileys ile kafaları çektik, rehabilite çalışmalarına başladık. Sabah İlker geldiğinde hala gergindi, doçentin kapısında bekledi. Profesörlerin de katıldığı visitimiz tam 1 dakika 25 saniye sürdü. Sonrasında İlkere sadece "konseyden sonra görüşelim" demiş. Arca'nın öğlen uykusu sırasında Forum'a kaçırdı beni. Uzun uzun sohbet ettik, Arca'ya Cars filminin karakterlerinden aldık, çok sevimli küçük arabalar.

Konsey üç buçuktaydı. Cumaya kadar bilgi alacağımızı düşünmedik. Bir ara odadan çıktım, işten aradılar, konuşurken doçentin bizim serviste olduğunu gördüm, hemen İlkere koştum, koridorda bekledik. Yanımıza gülen gözlerle geldi. "Arca'yı çıkarıyoruz bugün, antibiyotiğe ağızdan devam, 1 hafta. Bir ay sonra tekrar tetkikler ve ameliyat konusunda karar."

Tabii ki inanamadık. İlker işlemleri tamamlarken biz de Ümit abla ile eşyaları toplamaya başladık. Bizden yarım saat önce taburcu olan aile elinde bir torba ile çıkarken biz iki arabaya sığamadık, o kadar yerleşmişiz ki!

Toplanmamıza anlam veremeyen Arca'yı yatağa oturttum, gözlerinin içine baktım ve "annecim çok güzel bir haberimiz var, evimize gidiyoruz" dedim. Gözleri parladı ve : "burda kalmayacağız?" dedi. Hayır evimizde kalacağız!!!

Eve geldiğimizde Arca hemen oyuncaklara saldırdı ve sürekli yerde oturarak oynadı. Yere oturmayı özlemiş. Bir yandan yemek hazırlıyorum, bir yandan eşyaları yerleştiriyorum, bir yandan telefondayım. İlker de aynı. Arca'ya küvette banyo yapacaksın dedim, koridorda koşup duruyor: "banyoooo!" "hem de küvette!!" Ayaklarındaki deriler pörsüyene kadar yıkandı, oynadı.

Akşam Nazlılar uğradı, ilk kutlama pasta+kahve ... İkinci kutlama gecenin ilerleyen saatlerinde İlkerle şarap... Bu sabah evde temizlik var diye ananede kahvaltılı kutlama ve son olarak akşam şarap, peynir ve maç eşliğinde dostlarla kutlama. Bir sonraki tetkiklere kadar biz uzun uzun kutlama yaparız daha!

Hastane epey şey kazandırdı bize...

Öncelikle Arca'ya...
Nöronları elimize aldık. Her ne kadar çizgi filmlerin hemşireler tarafından antibiyotikle birlikte verildiğini anlatmaya kassak da bilgisayar dvd ilişkisini çözdü. Tek sevindirici şey döndüğümüzden beri çizgi film sormuyor. Özge geçende "çıkın da pazıl mazıl nöronları yeniden bağlarız" diyordu. Olmadı dayayacağız puzılı, bağlasın nöronları.

Benden iyi bir iphone kullanıcısı kendisi. Bir Kar masalındaki her türlü hokkabazlığı biliyor. O araba oynuyormuş yav! Hatta kayboluyormuş. Sonra ağaca minik parmakla pıtlatınca karlar düşüyormuş. Sahi özgüranne sen biliyor muydun? Şaka bir yana Esra Özlem, OIP, Özgürüm ayrı bir teşekkür ediyorum bugünlerde...

Oyun kuruyor şerefsizim. Cars DVDsi manyağı oldu ya, hemen hemen bütün karakterler var. Sadece Flo, Kırmızı ve Sheriff'in küçük versiyonları Türkiye sınırlarında kalmamış, kasıp yurtdışından getirteceğiz. Neyse filmdeki tüm sahneleri oyuncak arabaları ile canlandırıyor. Replikleri ezberlemiş zaten.

Ciddi ciddi konuşuyor. Hani hastane mi dilini çözdü bilmiyorum. Fiziksel aktivitelere sınır gelince diline vurdu sanırsam:)

Sosyalleşti, başka servislerde kendine arkadaş yapıyor. Bizim servis solunum olduğu için bulaşıcılık çok, genelde başka koridorlara kaçıyorduk.

Ben de kendimi şahane geliştirdim, tevazu gösteremeyeceğim.
Nemrut hemşirelerle nasıl kanka olunur?
Doçentin odası nasıl dikizlenir?
Stajyer doktorların ağzından nasıl laf alınır?
hepsi ve daha fazlası...

16 metrekarelik bir oda bir tuvaletten oluşan ikametimizde evdekinden daha donanımlıydık. Elektrikli ocağımız bile vardı. Akşamları annemin gönderdiği nefis mamalarla ziyafet sofraları kuruyorduk. Filtre kahve makinesini getirsek mi diye düşünürken b.kunu çıkarmadan french pressle idare etme kararı aldık.

Iphone'u Arca benden iyi kullanabiliyor görünüyor ama ben de geliştirdim kendimi. Tıbbi teknik terimlerinden hiç anlamadığım ve visitler sırasında anneden başkasına odada izin verilmediği için tüm konuşmaları kaydediyordum, sonra da İlker dinliyordu. Bizi hastaneden bir an önce çıkarmaları gerekirdi hala neden bu kadar uzun kaldığımızı anlamıyorum:)

Sağlık sektöründe çalışmayı seçmemiş olmam çok isabetli olmuş. Her hafta birkaç leşim olurdu! Bu süreçte Arca'yı birkaç kere düşürdüm, kafasını çarptı, morluk var, kalçamla masa arasına kafası sıkıştı, bir de ayağı incindi. Hastanedeyiz diye çok takmıyordum, en kötü başka bir serviste tedaviye devam ederiz diyordum ama artık evdeyiz, bebemin sağlığına azami dikkat göstermeliyim.

Geyiği bir tarafa bırakırsak,
ARCA BÜYÜDÜ!
Eve geldik, Nille telefondayım, Arca koşup duruyor, ayaklarındaki çorap kayan cinsindenmiş, kaçınılmaz bir şekilde kaydı ve kaşını yere çarptı. Moraracak, şişecek adım gibi eminim. Buz koydururken her zaman arıza çıkarır, orantısız güç kullanarak koyarım buzu. Bu defa çok azıcık bir konuşmaya ikna oldu ve kıpırdamadan buz koymama izin verdi, üstüne lasonil bile sürdürdü.

Hastane maceramız şimdilik bir ay mola aldı. Umarız yeni bir enfeksiyon oluşmaz ve hızlıca sonuca ulaşırız.

18 Mart 2011 Cuma

evdeyiz

o en korkunc gunumde gonderdiginiz mesajlariniz ilac gibiydi cok direnc verdi kurtlar vadisi konseyi taburcu etti bizi
hayir iyilesmedi arca kist orada duruyor son iki yildir oldugu gibi sadece enfeksiyon tedavisi evden agiz yokuyla bir hafta daha devam edecek bir ay sonra tetkiler ve ameliyata karar verilecek
daha uzun uzun yazarim telefondan pek zo oldu
cok ama cok tesekkurler

17 Mart 2011 Perşembe

hönkürmek istiyorum var mı ötesi

Ben bunca yıldır çalışıyorum, müşterilerime 2+2 için bile kesin bişey söylemem. kıçı kırık psikolojilerini hazırlarım en kötüsüne ki önlemlerini de alsınlar.

Evet sonuç odaklıyım evet mühendislik eğitimi almış olmanın verdiği bir çözüme odaklanma problem çözme ve sürecin net aşamalarına ihtiyacım var. Var ki kendimi hazırlayayım. Plan yapayım. Ben plan yaparken kaderin bana gülmesi münasip bi tarafımda değil. Canı sağolsun ben B, C , D ..... Z planları bile yaparım.

Geçen haftadan beri kan sonuçlarının iyi çıkması ile ciddi anlamda ilacın süresinin bugün dolacağına odaklandık. Daha konsey var,kurtlar vadisi toplanmadan çişe bile gidilmiyor, anlıyorum bizim durum sakat tehlikeli, hepsine tamam. Yani daha buralarda olacağımıza eminiz. Bize şu gün bugün çıkarsınız diye fal bakan doçentinden asistanına alayına he he deyip geçtik. Lakin damardan alınan ilacın süresi bugün dolacaktı. Kan değerleri de çok iyi çıkmıştı. Bir hafta daha antibiyotik tedavisine karar verildi. Bu kararı gözümüz gibi baktığımız son damar yolumuz ilacı alırken tıkandığında aldık. Bir ara avaz avaz bağırıyordum ve gün yüzü görmemiş küfürlerim değerli hocaların koridorlarında çınlıyordu.

Arca'nın bu cuma üçüncü haftası dolacak tedavisinde artık damarı kalmadı. Nereye girseler patlıyor. Ya da önceden girilmiş. Damar yolları 24 saat bile dayanmıyor. Tüm hastanedeki tecrübeli hemşireleri tanıyoruz, onlar da Arca'yı tanıyor. Arca bütün gün it gibi koridorlarda koşuyor, odaya kapatsak yatağın tepesine defalarca tırmanıp atlıyor. Elindeki damar yolları dayanmıyor.

Geçen ayaktan girmek istediler izin vermedim, koşamaz oynayamaz diye. Bugün ayağa bile razıydım. Gündüz vardiyasını eve göndermedim, nöbetçi tecrübesiz hemşirelerin eline kalmayalım diye... Ama 4 hemşire 8 defa deldi, yok. Akşama aktardılar. Frekansımız tutan Sahra hemşirenin nöbette olduğunu duyunca izin verdim. Akşam da defalarca uğraşıp bıraktılar, geç vakit Sahraya koştuk. Çok zor bir süreçten sonra ayaktan açıldı. Yarın akşamı görebileceğimizi sanmıyorum. Üstelik yarın bütün gün ayakkabı giymek yok. Bi de iki yaşında bir çocuk klinik olarak sağlıklı ise nasıl zapt edilir? bu soruya cevap yok.

Daha bir hafta (en az) ilaç verilecek. Peki damar yolu kesinlikle bulunamadığında ne olacak? buna da cevap yok.

Neyse .... can sıkıcı çok şey var. Yine üzerinden birkaç gün geçsin biz kendimizi rehabilite ederiz, biraz daha yerleşiriz. Zaten yakında ikameti buraya aldıracağız. Tek sorun artık Arca hakkında yorum yapan beyaz önlüklü görmek istemiyorum. Yorum yapacak, çıkışımızla ilgili tahminde bulunmak isteyen lokman hekim elinde taburcu kağıdı ile gelsin, lakin artık inanan yerlerim çalışmıyor.

Tekrar ediyorum sık sık yüksek sesle söylüyorum: Arcanın kisti çok büyük, gidersek tekrar enfeksiyon kapabilir ve şimdiye kadarki tedavi çöpe gider....

....

Ve... sık sık.... Allah sonunu benzetmesin,hep Nehirin annesi ile empati kuruyorum. Hep şükretmeye yöneltiyorum kendimi. Geçecek...

15 Mart 2011 Salı

Fotoğraflarla hastane

Paylaştıkça rahatlıyor muyum ne? Bir de pozitif enerji, secret, olumlu düşünme, dua etme, inanma ... ne dersen de ... işe yarıyor sanki!

Çok zor bir haftasonuydu. Özellikle hala bir yol haritasının belirlenmediğini öğrendiğim ve tedavisi tamamlanmamış çocuğumu alıp götürmek istemekle itham edildiğim profesörler visitinin ardından motivasyonum feci düşmüştü. Üstüne damar yolu açmalar sıklaştı, hemen her güne indi periyotlar.

Çünkü artık Arca'da damar kalmadı.

Çünkü Arca'yı artık tutmak mümkün değil. Yerinde durmadığı için damar yolları patır kütür tıkanıyor, hadi yenisi!

Çünkü Arca'nın sağ üst akciğer lopunda kocaman bir kist var ama Arca klinik olarak hiç hasta gibi değil. Koşuyor, oynuyor, hemşire odasına girmeye çalışırken elleriyle kapı eşiğine bir yapışışı var üç kişi zor kurtarıyor minik parmakları. Oda kapısı çaldığında "kim geldi?" diye soruyor, hemşire üniformasının rengini gördüğü an yatağın kaçabileceği en ücra köşesine siniyor.

"Eve gidelim"lerin artık sabah saatlerinde başladığı son günlerde Arca'yı oyalamanın onbeşmilyon yüz yolunu keşfettik. Bu yolculukta dostlarımızın öyle çok desteği oldu ki...

Arca'nın 2. doğum gününden bir gün sonra hastaneye yattığımız için Şimşek Mcqueen temalı doğum günü partimizin temalı süsleri bile gelmişken parti yapamamıştık. Hediyeler hastaneye geldi.

Muhteşem kadınlar ... Hülya, Nil, Hayat, Hilal, Özge, Tuğçe, Başak, Yasemin, Esra Özlem, Elif ve Elfana...

Swing car hayat kurtardı. Gıcık olduğum profesörlerin odalarını tespit ettim, arabayı onların koridorlarında azami ses çıkaracak şekilde oynatıyorum. Son günler Arca'yı organize etmeyi planlıyorum, kapılarına vurup kaçacağız. (evet olgun bir anne profili)



O yukarıda saydığım kadınlar var ya, Arca'ya bir de kitap hediye çeki hediye etmişlerdi, taa ne zaman. Hep aklımda olan şahane kitapları bir heves sipariş etmiştim, bir de hediye paketi yaptırmıştım, Arca çok sever. Ama adreste sorun olmuş, iki haftadan fazla oldu gelmek bilmedi. Neyse bir şekilde hallettik. Hatta iyi oldu, tam Arca çizgi filmlere sarmış ve mevcut kitaplara ilgisini yitirmişken nefes oldu.

Sakar Cadı Vini - bayıldı!
Pembe ayıcığın düşü - sevdi!
Yataktan düşen ayıcık - Julia Donaldson asla şaşmaz!
Eve Dönelim Küçük Ayı (ben replikleri tamamen değiştiriyorum...
"geri dönelim küçük ayı" diyorum mesela...
son sayfadaki "birlikte eve dönmüşler" "birlikte uyumuşlar" diye bitiyor masal...
Sipariş verirken "eve gidelim"li hastane günlerini hesapta yoktu doğal olarak:) )
Neyse ki ne yazık ki (milo delisi bir oğlum var artık)
Limon ağacının şarkısı (allahım sen nasıl bir kitapsın, benim en sevdiğim bu, sürekli bunu okumak istiyorum. Arca tüm kitabı sonuna kadar dinliyor, en sonunda "paylaşmak" ile ilgili kısımda paylaşmamışlar diye tutturuyor. Evet paylaşmayı sevmiyoruz)
Sihirli mısır tanesi (çok ama çok sevdik, ingilizce okumuyoruz)
Denizin altını merak eden vapur (hmm yok ısınamadım pek)
Tostoramanın Yavrusu

Ayrıca Forum öğle kaçışlarımızdan birinde;
Kültürlü Kurt
Minik Balık okyanus macerası
Tübitak yayınları "hastanede" de eklendi yeni kitaplara.
Daha önce diş hekiminde ve doktorda kitaplarını almıştım. Bunları sevmesine rağmen hastanedeyi almak hiç içime sinmemişti, hastaneyi çocuğa yakıştıramamıştım. Kader işte... Hoş hala yakıştıramıyorum ya!



Bunlar doğum günü hediyeleriydi. Yine o yukarıda saydığım muhteşem kadınlar, uğraşmış didinmiş piyasada Şimşek Mcqueenli ne kadar ürün varsa hepsini bulup göndermişler geçen hafta. Pijama, nevresim, çorap, t-shirt, kitaplar, çıkartmalar, çanta... O çantaya her gün Mcqueen ve arkadaşları dolduruluyor, hergün boşaltılıyor, çok seviyor çok.



Kuzu Ela'nın el emeği göz nuru... geçen postta fotoğrafını ekleyememiştim.



İnsanın sinema sektöründe çalışan arkadaşı olunca daha Türkiye'ye gelmemiş Cars 2 afişleri oluyor haliyle:) Bir sinema manyağı olan İlker daha fazla sevindi:)Kimse kusura bakmasın bizim de anababa olarak morale ihtiyacımız var :)



Nil bu hafta sonu tekrar uğradı. Berk'in seçtiği bir süt kamyonu ve Elmo CD'leri ile geldi. Elmo'yu sever mi bilmedik önce. Ama pazar günü damar yolu açmaya tırsan bir hemşirenin üç saat boyunca ısrarla gitmekte zorlanan ilaçta direnmesi sebebi ile sıra Elmoya geldi ve Arca kahkahalardan yarıldı. Özellike Bay Saftirik'e hasta oldu. Keşke kahkahalarını videoya çekebilseydim.



Bugün son olarak inanılmaz bir sürpriz yaşadık. Blogtan tanıştığımız Alev (Yiğitin annesi) Yiğitle beraber bir paket hazırlamışlar, çok özel bir not yazmışlar. Arca Pırtık adını koydu bebeğe ve hazır damar yolu da açılmışken Pırtık'ın hemencecik ilacını veriverdi:) Çok duygulandım, çok sevindim.





Arca'nın akşam ilacı damardan çok zor gitti, muhtemelen dün akşamki damar tıkandı yine. Gece üçte bir doz daha var. Uyanık ve ayık kalmak istedim, çünkü acayip tırsmama rağmen damar yolu açılması gerekebilir. En korktuğum 3 seansında! Hem uyanık kalmak hem de biraz kafa dağıtmak için önce işten gelen mailleri cevapladım, sonra bu yazı iyi geldi, birazdan Ezel'i izlerim.

Akşamki ilaç seansında yukarıda bahsettiğim bütün kitapları okuduk Arca ile, sonra birlikte uyuyakalmışız. Babane çekmiş bizi...



Klinik bulgularda son bilgiler:
Arca'nın kan değerlerinde iyileşme var, dolayısı ile tedaviye cevap verdi. Ancak kistin çapı aynı 4 cm devam. Kistle ilgili sevindirici tek şey çeper kalınlığının küçülmesi.

Bu bilgiler profesörlerin cuma günü bizi ziyaretinden önce geldi ve bizi umutlandırdı.

Ancak profesör vizitinde tedaviye cevabın sınırlarda olduğu söylendi, 5 gün daha devam edilmesine karar verildi. Üstelik bir sonraki aşama için kendileri karar veremiyor. Konsey kararı lazım. Bu da perşembe günü yani daha uzun süre buradayız. Kendimizi ameliyat kararına hazırlıyoruz. Kist orada kaldıkça büyüyecek ve sık sık enfekte olacak, genel görüş bu yönde. Bakalım, bekliyoruz.

Bu arada tıbbın neferlerini tacizlerimiz hiç bitmiyor. İlker sürekli sorumlu doçentin peşinde, nefes aldırmıyor. İl sağlık müdürüne kadar arattırdı. Ben de naçizane kendimce tacizlerde bulunuyorum, misal bugün öğle yemeğinde yalnız gittim cafe'ye (meşhur öğle uykusu kaçamağı), doçentin masasının karşısına oturdum, güya elimdeki sinema dergisi okuyorum, hikaye, resmen kadını taciz ettim bakışlarımla... kendime çocuğunun hastanede durmasından son derece bunalmış anne süsü verdim. Hani hızlıca karar verirler mi acaba diye. Tedavinin 5 gün daha sürmesine karar verilmesinin akabinde Arca visite gelenlerin ayak üstü sohbetlerine daldı, bacaklarının arasında dolaştı profesör teyzelerin:) o da kendince "hasta değilim ben, salın beni!!" demeye çalıştı. Yani günün çorbası ailesi tüm fertleriyle buradan bir an önce çıkmanın hesaplarını yapıyor. Haa unutmadan bizim odanın önünde teras gibi bir şey var. Bugün Ümit teyzesi ile dışarı bakarken Arca "pencereyi açalım, dışarı çıkalım" diyordu. Firar planları bugün yarın devreye girer.

10 Mart 2011 Perşembe

Hastanede bir gün, hastanede hergün

Hastane günleri devam...

Özel olarak tanıdıklarım haricinde - onlarla sık sık haberleşiyoruz - sessiz takip edenler, dua edenler... nasıl mutlu oldum anlatamam.

Öncelikle kesin teşhisin hala konamadığını belirteyim. Yarın ciddi sonuçlar alınacağını umuyorum.

Hayat dışarıda akıp giderken, biz de burada düzen kurduk gibi.

Önceleri kabullenemedik, kızdık, çemkirdik, isyan ettik... Ama Arca için burası şimdilik en iyisi başka yolu yok. Bu diyardan gidemeyeceğimize göre bu deveyi güdeceğiz.

Kısacası Arca'nın akciğerinde 4 cm'lik kocaman bir kist var. Ve bu kistin sebebi bilinmiyor. Daha doğrusu kesin bilinmiyor, araştırılıyor. Hem burada hem de özel doktorlar arasında bizim vakamızın çok ilginç olduğu tartışılıyor. Özeldeki doktorlar, vakanın sonucunu da bildirin merak ediyoruz demişler Arca'nın özel doktoruna.

Hastanede hergün bir aslında...

Sabah 9 ilaç saati... Aynı zamanda çizgi film saati.

Sonra koridorlarda geziyoruz, swing car almış dostlar bize, ben de biniyorum. Alet kırılacak yakındır.

Odayı temizleyip avalandırma, iyice yorulduktan sonra öğlen uykusu.

İlker her öğlen mutlaka benim için geliyor. Ümit abla odada Arca'nın uyanmasını beklerken biz İlkerle hava almaya çıkıyoruz. Muhteşem 1,5 saat. Yarı kapalı ceza evinin günlük hava alma saati.

Üçte tekrar ilaç saati.

Sonra yine koridorlarda kudurmaca.

Akşam saatleri artık Arca dellenmeye başlıyor. Sıkıntıdan patlıyor.

Kitap? Zinhar okutmuyor. Resim, hamur gibi aktiviteler nanay... Çizgi filmin sadece hastanede gösterildiğini o kadar iyi işlemişiz ki vaktini başka şeylerle harcamak istemiyor, nasıl olsa eve dönünce çizgi film yok!

Akşam 9'daki uzun ilaç saatinde genelde uyuyakalıyor.

Ofisi buraya kurdum. Geceleri Arca uyuduktan sonra kahvemi alıp çalışıyorum. Geçende birtoplantıya tuvalette katılmak zorunda kaldım. Konferans görüşmeye sifon sesi karıştı. Zira Arca beni kesinlikle bırakmıyor.

Rutini bozanlar...

Gün aşırı bazen her gün tıkanan damar yolunun açılması (ilk günler Arca'nın damarlarını 8-10 seferde bulamayan hemşireler ve her defasında fenalık geçiren anne kişisi için artık bu prosedür sıradanlaştı. Hatta kendime güveniyorum, ben bile damar yolu açarım.)

Ziyaretçiler ve sürpriz hediyeler (tekrar teşekkürler Elfana, Elif, Nil, Hülya, Hilal, Özge, Tuğçe, Esra Özlem, Yasemin, Hayat, Başak)



Teşekkürler Alpi ve Elfanam!
Alpi, sen nasıl bir çocuksun, çocuk yüreğinle en sevdiğin oyuncağını paylaşıyorsun.
Fotoğrafını çekemediğim ama bayıldığım bir kart da Ela'dan geldi. Kendi gibi kuzu yapmış.



Akşam saatleri kuduruğu Arca'dan pozlar...


Görüldüğü gibi hiç bir klinik problemi yok! Koşuyor, oynuyor, zapt etmek mümkün değil. Önceden görmemiş doktorlar ziyarete geldiğinde "iyileşmişsin sen" diyorlar, halbuki Arca hiç hasta gibi değildi ki!

Neyse...

Sadece iyileşmek için, sonucu öğrenmek ve bir yol çizmek için dua ediyoruz. Hastanede olmak yeterince kötü bir de ne zaman çıkacağını bilememek daha da kötü.

6 Mart 2011 Pazar

durum

epeydir girmemistimsahi blogger kapanmamis miydi?

cok yorum gelmis herkese tesekkurler

ozel hastaneden ege universitesi hastanesine nakledildik

durumlar biraz karisik ilginc bir vakaymisiz

tam tehsisin konmasini bekliyoruz

tarifsiz uzuntu ve acilar cektik tetkikler vs

bol bol dua ediyoruz

kisaca bizimki "aynindan kaynimda da vardi" durumu degil

ve daha uzun sure buradayiz