haller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
haller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2021 Pazar

Sis, Kış güneşi, diyet ve diğerleri

İzmir'de eskiden kışların çok ayazlı geçtiği olurdu, bu sene 20C'nin altına inmedi galiba). "Kar soğuğu" derdi annem, "Yükseklere kar yağıyor bak ayazı bize vuruyor".

Buradaki de o hesap! Günlerdir Avrupa'nın sağından solundan kar haberleriyle heyecanlanacak oluveriyoruz, bizim payımıza düşen 0-2 C hava sıcaklığı ve sis! Sis nedir ya? Sis diye bir hava durumu olabilir mi? Sis, kar yağdırmayı becerememiş aptal bir iklimin teselli ödülü gibidir. Değersiz! Vasıfsız! Sis nedir ya?!

Dünden beri şehrin üzerine çöreklenen işte bu lanet vasıfsız sis, bu sabah kış güneşinin neşesiyle dağıldı. Güneşin mutluluk sebebi olması buralı insanlar için normal ama benim gibi yılın on ayı güneş gören bir memleketten birini üç yıl geçmesine rağmen hala şaşırtabiliyor. 

Hiç ısıtmayan ama neşe veren kış güneşini bahane edip muhterem kocamla yürüyüşe çıktık. Hava sıcaklığı sıfır rakamla 0 idi. Gariptir üşümedim, hatta buz gibi havayı teneffüs etmek, üşümekten kızaran burnumu hissedememek bile hoşuma gitti. 6 km'den fazla yürümüşüz. Ağır sinüzitten muzdarip kocamın baş ağrısı tutmasa daha da yürürdük. Evet ağır sinüzit ve iki hafta sonra ameliyat olacak, nihayet nefes alacak, yani öyle umuyoruz.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Arca'dan haller, haberler, komikler, seminer

Bugün keyfim yerinde! Yarın ne olurum bilmem!
Kore - Atina derken ... İşler iyi gitti diyelim.

Bir de Montessori Semineri var ki tadından yenmez. Aylar önce gaza gelip el atmıştım. Ancak bütçe çok zorlamıştı. Ücretsiz bulduğum dernek klimasız olunca hadi eylül-ekime erteleyeyim demiştim. Sonrasında tesadüfler Başakı çıkardı karşıma. Çok değerli eğitmenlerle bir seminer hazırlığında idi, hemen dahil oldum, Elfana'yı "pşşt alooo bak burda neler oluyor, bu eğitmenler kim tanıyo musun" şeklinde naçizane uyandırdım, tecrübe ve bilgileri ile o da dahil oldu, kısaca Başakın ön ayak olması ile ufaktan dayanışma içine girdik. Önceki mekan, bütçe çalışmalarımı aktardım, mekan konusu yorucu idi, İlknura danıştım, hatta yoğun iş temposundan vakit bulamadığım zamanlarda bizzat kendisi gidip görüştü, Elfana ve Başak da onu yalnız bırakmadılar ve ortaya güzel bir organizasyon çıktı. Bir taraftan bloglarımızda, bir taraftan İzmirli anneler mail grubu ve Nurturia'daki duyurularla güzel de bir katılımcı grubu oluşturduk. Tabii biz tohumları attık, seminer sonrasını değerlendirmek lazım. "Olmaz yapamayız nasıl olur" dediğimiz bir işi kotaracak gibiyiz, olur mu olur:)
(hala bilmeyen ve katılmak isteyenler için detay bilgi gelsin =>
3 Ağustos Salı, Saat 10:00, Türkan Saylan Sanat Merkezi, Kıbrıs Şehitleri Cd., Alsancak )

Haberleri dinlediniz, şimdi haller...

İnkar edecek değilim Arca çok yoruyor. Herkesin çocuğunun annesini yorduğu kadar. Vantuz modunda sürekli yapışma hallerinde! 12 kilosun sen kardeşim düş yakamdan!! diyemiyorsun tabii kol kası yapıyorsun.

Bir de Arcanın yüzüne bir yaramazlık ifadesi oturdu, bi bebeklik hallerine bakıyorum bir şimdiki muzırlığına, hep bi cinlik peşindeymiş gibi bakıyor. Gitti o uslu çocuk gitti!!! içine şeytan kaçmış bir atom karınca geldi.


Hafta sonu biz kahvaltı ederken bir şeyler çiziyordu. Gayri ihtiyari, “annecim ne çizdin bakim” dedim. “aydede” dedi ve çizdiği şey ters bir “C” harfi! O-ha! İlker gaza geldi, bizim çocuk Picasso ya… “çiz babacım araba çiz, kamyon çiz, otobüs, kedi çiz!” Tabii ki çizemiyor ama işin komik tarafı biz şunu çiz dediğimizde bişeyler karalayıp gösteriyor, adını söylüyor. (bu arada ilk şaşkınlığın ardından Ümit ablanın aydede çizmeyi gösterdiğini anladık tabii ki)

Tabii bizim picasso bunları yaparken annenin beklentisi yükseliyor. Aman allahım ben bebem aynştayn mı olcek yoksam :P Nerdeyse doğduğundan beri top oynayan Arca, evde her boydan en az 10 tane topu olan Arca, kelime dağarcığı gelişmiş, barbie bile diyen Arca topa bi türlü top demeyince anne olaya noktayı koyuyor, "oğlum top diyemiyorsan bari meşin yuvarlak de evladım" !! Gayet saf salakça ağızdan çıkan bu cümle, İlkere "ben bu kadınla niye evlendim" sorusunu belki milyonuncu kez sorduruyor.

Ayağına diken batan süper karga birkaç haftalığına uyku öncesi ritüelimizin bir parçası idi. Birlikte yatağa giriyorduk, Ayı yogiyi karşımıza oturtup kitabı okuyorduk(m). Şimdi günün herhangi bir saati kargayı okuyacağımız zaman hemen yatağı gösteriyor, giriyoruz, okuyoruz. Karga sadece yatakta bakılıyor (okunuyor) ve yatakta başka hiçbir kitap okunmuyor. Böyle bir prensibimiz var, bozmuyoruz.
Her kitabın ayrı bir ayini var. Erken çocuk kitaplığından Diş Hekiminde diş fırçaladıktan sonra, yatmadan önceki kitap bugünlerde. Elinde diş fırçası ile okuyor, temsili fırçalama ve doktora aaa diye ağız açma gösteriliyor. (bu doktora gidişimizde Ege ve Eceyi hatrlatarak açtırdık ağzını). Yaramaz fındık kitabı ile son sahnedeki kavuşma anne ile canlandırılıyor.

Yataktan atlama olasılığı korkutucu olmaya başladı. Henüz atlayamıyor ama ayak sürekli korkuluğun üzerine atılıyor, biraz daha uzun bir çocuk olsa, kafa üstü yerde! Bir çare bulmalı, yatağın korkuluklarından kurtulmalı, korkuluklar korkulu rüyam olmaya başladı.

Laf kazadan açılmışken, Arca sandalyesine oturup masada bişeyler yapıyor. Artık totosunun üzerinde oturmaya pek alışkın değil ya, sandalye ile ileri geri kaykılırken tam kafa üstü arkaya düşeceği sırada, ben panter atlayışımı yaptım, ama refleksler iyi Arcada, masayı tuttu, hoop kendini çekti. Allah koruyor yavruları mı demek lazım bilmiyorum.

Hep kalabalıklar olmalı Arcanın etrafında, insanlarla sarılmalı... Mikroplarımızdan kurtulduk, babane ege sahillerinden döndü, cümbür cemaat yemeğe çıktık. İlknurla babaneyle kudurmaca, kedilere yemek vermece. Dün akşam Zeynep ve Orçunun doğumgününü kutladık, Poyrazın kakaları temizlenirken Arca seyretti ve katıla katıla güldü. Kendi zıçmıyor ya:P Zeynepin sütleri bol (maşallah) benim pompayı vermiştim, alışmak kolay değil tabii, sağma çalışmaları yaptık birlikte, Arca da annesinin döt biti yanımıza geldi ama pompadan nasıl korktu, hadi dışarda oynasın dedik, ona da yok anne diye mızıklıyor. Kedilere bakmaya bile ikna olmadı. Neyse ama biz hallettik pompa işini. Bu arada Poyraz çok tatlı oldu, doğum kilosuna çoktan ulaştı, geçti.

Zeynepte ufaktan lohusa cinleri konuşlanmış... haftada bir gidip yokluyoruz (ki daha sık yapmalıyız, en son Gülle bu kararı aldık) "hadi poyrazı babalara satalım, caddede yürüyelim" ya da "kalkın bize gelin değişiklik olsun" teklifleri her daim yapılıyor. Zor zamanlar biliyorum:) böyle vakitler bir kap yemek, bir hoş sohbet, bir ufak kaçamak lazım. Bebekle o rutinin içine giren annenin bir nefes alması lazım. Haftasonu balığa gitme planları kuran İlker, Orçun ve Tufanı da olaya dahil etti, taze anne ile Gülü de bizimle yazlığa gelmeye ikna etti. Açıkçası zeynep istemez sanmıştım tam tersi fikir bile canlandırdı onu. Umarım bi aksilik çıkmaz ve haftasonunu annemin muhteşem yemekleri ile besiye çekilerek geçirebiliriz.

Son olarak keyifli posta bir nokta koymadan önce... Arca hastalıktan yırttı beri gece 12 civarı bir ağlama nöbeti ve anneye yapışma halleri dışında bütün gece uyuyor, uyutuyor. İtinayla kulak memesine asılıyoruz, dudaklarımızı büküp muck sesi çıkartıyoruz , işaret parmağını kıvırıp en yakın tahtaya vuruyoruz. Hatta kesintisiz uyku sonrası, sabah 06:10 itibari ile kalkmak bile koymuyor, sadece sabah kudurması sonrasında işe yorgun gidiyorum, o kadar . NOKTA .

2 Temmuz 2010 Cuma

haftasonuna doğru

Neden bilmiyorum bugün bitmek bilmedi.
a. Cuma diye mi?
b. Arca köpek dişleri yüzünden uykusuzluk ve huzursuzluk rekoru kırdı
c. Aklım dışarıda
d. Akşam için organizasyon yapmakla meşgüldüm (Zeynepi hamile olarak son görüşümüz olacak)
e. Hepsi – EVET DOĞRU
Yarın yazlığa gideceğiz. Daha bi çöp bile hazırlık yok. Geçen sefer, 2 bavul kıyafet götürdüm ama telsizin alıcısını unuttum, İlker kargo ile gönderdi. Diş jeli, pişik kremi, kendi diş fırçam, Arcanın ayıyogisi hep unutuldu. Güya hazırlıklar 3 gün sürdü. Bu defa çoktandır bakmadığım listeyi çıktı alıp yine buzdolabı üzerine yapıştırıyorum, artık unutmam herhalde. benim gibi salaklıklarınız varsa ahanda liste, vakti zamanında kuzu elanın annesi paylaşmıştı.

Bu aralar...

Arcanın haller pek komik. İlkerle yeni eğlenceleri kumbaraya para atma. Her akşam özenle bozukluklar alınıyor, kumbara en kuytu zuladan çıkarılıyor ve paralar tek tek törenle atılıyor.

Araçlı puzzle, artık ezberlendi, tersten bile koyuyor, demek ki yenisini almak lazım. Yarın belediyenin içine ettiği yollarda Hatay caddesine inip oyuncakçıya bakmalı. Yollar demişken evet içine edildi, metro çalışması yüzünden ana cadde kapatıldı, bizim önümüzdeki cadde ana cadde oldu. Arca için tam şenlik, çünkü çok çeşitli araç geçiyor. Otobüsler, servis araçları, polis arabaları…

Babama ciddi baskı kurup yazlığın bahçesine kum havuzu yaptırdık. Arcayı uzun saatler oturtabileceğimiz tek aktivite kum+su. Artık denize gitmediğimiz saatlerde de kafa dinleyebileceğiz:) Aklıma gelmişken oyuncakçıdan bi takım daha kova almalı.
Sonra geçen yılki simit Arcayı pek kesmedi sanki. Kucakta denizin keyfini çıkardı ama simite oturtunca yaygara yaptı, bi çözüm bulmalı. (alışveriş listesi gibi oldu)

Geçen hafta doktor kontrolüne gittik. Kilo - boy iyi, koca kafalı. Bu kadar harekete kilo bile almış. Uyku konusunu konuştuk, gündüz ya tek seferde ya da sabah öğleden sonra ama toplamda 2-2,5 saatlik gündüz uykusunu çok dedi?? bence değil. Ama tatilde sürekli tek uyku uyudu- en az 2 saat. Tatil deyince ben de lohusalar gibiydim, Arca yattı, ben yattım:) tatilll sen ne tatlı şeysin:)

Arca saç çekmeyi çok sever oldu, bir de ara sıra ısırıyor. Çocuklarda en hoşlaşmadığım 2 şey. Belki de ben çok takığım diye beni buluyor. Doktorla paylaştık, sert tepkinizi gösterin dedi. 1-2 defa çok kızdım ama yüzüme bakıp gülüyor, her haltı anlayan velet anlamazdan geliyor.
Dün yeni bi yöntem ile görmezden geleyim dedim. Saçlarıma yapıştı. "aa tatlım yanlışlıkla elin saçıma dolandı, dur yardım edeyim de kurtaralım rahat et" dedim, üstelemedi. Vurma konusunda da uygulamalı belki bilmiyorum. Bildiğim tek şey, vuran ve ısıran çocuk olmasın lütfen!!!

Arcanın garip bi karakteri olduğunu düşünmeye başladım. Ultra uyumluluk arcanın göbek adı. Emmeyi, emziği bırakırken, süt içmeye alıştırırken ve hatta yatır kaldır yönteminde bile çok uyumlu davrandı, işimizi kolaylaştırdı. Ancak uyumluluk değişkenliği de beraberinde getirir oldu. Örneğin bir an kahkahalarla gülerken bir anda ağlamaya başlıyor. Sebepsiz... Ya da biz sebebini anlamıyoruz.
Anne tespiti: Aslında Arca değişken karakterli bi çocuk ve ortama kolay uyum sağlaması bu karakterin bir sonucu.
Bizim gibi sabit karakterli ve değişimlere kolay adapte olamayan bir ebeveyn çifti için bizi zor yıllar bekliyor:( - ergenliği düşünemiyorum.

Arca bu aralar pek geveze - biraz diyalog:

anne : "daha düün annemiiiizziin..." (o korkunç sesi ile şarkı söylüyor, allahım bu çocuk bana tapıyor olmalı ben bile tahammül edemiyorum sesime)
arca : "annih?"
--------------
baba : "baban köpeğin olsun senin!"
arca : havhav
-------------
anne & baba konuşuyor: lavaboda sümkürürken taklidini yaptı bugün
arca - oyun oynarken : fırk (eliyle burnunu tutuyor)
--------------
anne (süper karga masalını okuyor) : süper karganın ayağına diken batmış.
arca : gagga (ayağını gösteriyor)
-------------
anne : hadi gezmeye gidelim
arca (sandaletlerini alıyor ) : atta
---------------
baba hapşırıyor
arca : ellü hapşşş
-----------------
anne : bak arca aydede
arca : ayde
anne : aydede
arca : AYDE!
--------------
babane : hadi kedilere gidelim
arca : mii, mii
--------------
anne : top kimin?
arca : menim
-------------
anne: adın ne?
arca : aaça

biraz da monolog:
annih menim!
vuuu (elektrik süpürgesi)
abbi
abbla

Son olarak Arca bildiğin dans ediyor. Ayaklar pıtı pıtı, ara sıra da geri geri yürüyor. Anlatılmaz yaşanır... Video çekmeyi becerebilmeliyim (hüüllyaaa gel bana ders ver!!!)

Neyse bizimkiler gelir şimdi, balkonda pizza partisi ya da pide.. bakalım:) Poyraz için mothercare indiriminden şahane ciciler aldım, bakalım güzel anne Zeynep beğenecek mi?
Hadi ben kaçtım, iyi haftasonları, hayırlı işler, bol güneşler:)

3 Haziran 2010 Perşembe

haller - yazalım unutmayalım

Geçen Cansu bizdeydi, bunun bowling topunu annesi Cansuya verdi diye bi bakışı var, tırstık cümleten. Baktı olmuyor, aldı topu Cansunun elinden, diğer topu da kutudan aldı, pıtı pıtı bizim odaya kaçtı. Orası Cansunun girmyeceği kurtarılmıiş bögle ya yatağın üzerine koymuş, döndü geldi. Sonra tek tek bütün oyuncaklarını bizim odaya taşıdı. Yuh diyorum başka bişey demiyorum. Bencil teneke!

Beni çok özlüyor biliyorum. Yapışma halleri eve girdiğim andan itibaren başlıyor. Yemek hazırlarken bile izin yok anneye. O kadar alışmış ki bana mızırdanmaya, geçenlerde koltukta uzanıyordum, ilkerle oynuyorlar, sonra ben bi bilgisayara bakıyım dedim, masaya geçtim. Bu benim yer değiştirdiğimi görmemiş. Oynarken kafayı gümletti yine – bu arada anasına çekmiş acayip sakar – mızırdanmaya başladı. Kafayı tuta tuta koltuğa geldi. Ben yokum tabii, - anaa noluyo lan? – şeklinde bir şaşkınlık kafayı filan unuttu. Böyle rahat bi 10 saniye geçti. Bakındı beni gördü, sonra aklına geldi, yine kafayı tuta tuta başladı mızırdanarak bacaklarıma sokulmaya.