9 Nisan 2018 Pazartesi

Konfor alanı

Belçika'ya taşınmaya karar verdiğimizde çevremizden duyduğumuz olumsuz tarafların başında "konfor alanı" geliyordu.

Öncelikle bizim Almancısı bol eski şirketten arkadaşlar, "aman" diyordu, "bir saçını kestirmek 50 euro'dan başlıyor hem üstelik iyi de kesmiyorlar!" Bir başkası, "yok" diyordu "senin röfleden röfleye Türkiye'ye gelmen lazım altından kalkamazsın!"



Efendime söyleyeyim, gıda hep sorunmuş. Ağzımıza göre sebzeyi nereden bulacakmışız? Ya salçayı? Hem bizim esnaf abilerimiz varmış, kasabımız, mandramız, hani oralarda nerde?

Sonra berikinden duyuyorduk, filanca Avrupa'daki iş teklifini geri çevirmiş, neden? Evi kendi temizleyecek diye duymuşmuş, temizleyemezmiş. Her işini ama aklına gelecek her işini, araba yıkatmak, bahçe, mobilya montaj, ütü... kendin yapıyormuşsun. Kendin yapmazsan dünyalar kadar para veriyormuşsun.

Tüm akrabalar elinin altındaymış, kimler bakarmış senin çocuğuna? Kalırmışsın ortada.

Say say bitmez...

Kısaca alışmış olduğumuz her türlü konforun dışına çıkmak demekmiş Avrupa'da yaşamak.

Konfor alanı... Suni bir şey, sanal. Kendi yarattığımız fanus. Elinin altındaki tüm imkanlar, kullanmasan da kullanma ihtimalinin güvenli kolları. İşte konfor alanı dedikleri bu.

Ne İlker ne de ben, değişime kolay ayak uydurabilenlerdeniz. Yine de konfor alanı elimizden gidiyorsa, yeni konfor alanları yaratırız, dedik. Ne de olsa konfor alanı dediğin şey senin yarattığın bir suni alan, koşullara göre dönüştürmek senin elinde.

Nitekim bir yere kadar başarıya ulaştığımızı söyleyebilirim.

Mesela şimdilik destek bizim için sorun olmadı. İlker iki defa İzmir'e gittiğinde Arca'yı okulda fazladan bırakabildim, hasta olduğunda başında durmak için home office çalışabildim, ayarlandı bir şekil.

Sonra gıda. Tamam bir kısım bakliyat ile zeytinyağlarımızı İzmir'den gelirken getirdik ama biraz para bayılmak suretiyle (ki bu da buranın koşullarından çok yüksek değil, sadece Türkiye'deki fiyatlarını bildiğimiz için biraz daha yüksek geliyor) Türk mahallesindeki marketlerden tedarik edebiliriz. Esnaf desen, elimin altında bir muhterem var, adam kasabını balıkçısını buldu. Baktı bize göre hazırlayamıyorlar, kendi elinden hemen her şey geldiği için (en son bir kuzuyu parçalayarak et stokladı) zaten çok büyük bir sorun olmuyor.

Sadece et balık değil, saç traşı da kendisinde. İzmir'de haftada bir, çocukluk mahallesindeki berberine giden muhterem aynı keyfi evde elinde makine ile bulamıyor, eminim, ama yine de şikayet etmiyor, kurban olduğum. Arca'nın saçlarını da kesiverdi. O gün bugündür cüce babasının kesimini istiyor. Türk mahallesindeki berber babası kadar iyi kesemiyormuş.

Temizlik desen, biz zaten yıllardır, senede bir bilemedin iki defa gündeliğe Havva ablayı çağırırdık. Yani o iş bizdeydi. Lakin burada o kadar ulaşılmaz değil. Özellikle Türklere gelmek isteyen Türk gündelikçilerimiz var, ütünü de yaparlar.

Yedinci ayın sonuna kadar benim kuaför meselesi de DIY (do it yourself) statüsündeydi. Renk açıcılar gibi...

Orijin olarak sarışın olmak yani sarışın doğmanın hayatta böyle avantajları oluyor: Kimyasallarla saç rengini açabilmek. İnsanlık için küçük, sarışın kadınlık için kayda değer bir icat. Fakat yine de üst üste röfle işlemi görmüş saça ne kadar uygulasan da tonu tutturamıyorsun. Uzun lafın kısası röfle şart. Yani senin anlayacağın konfor alanı ihtiyaca dönüşünce (saç deyip geçme büyük imaj) elin mahkum teslim oluyorsun.

Facebook - her ne kadar bok atsam da - doğru kullanıldığında, iyi amaçlara hizmet eden bir mecra. İşte güzide mecra, ofisteki arkadaşlarımdan hiçbiri kuaföre Brüksel'de gitmediği için, yardımıma koştu. Birisi Turkish Expats in Belgium grubunda Türk kuaför arıyordu. Cevap verenlerin hepsinin profillerine girdim. Saçlarını inceledim (sapığım evet). Röflesini kesimini beğendiğim bir arkadaşa DM'den yürümek suretiyle detayları sordum. Sağ olsun çok yardımcı oldu. Kadın kadının halinden anlar. 

Ve nihayet geçen hafta bu döt bir kuaför koltuğu, bu yere paralel uzayan saç da bir usta makas gördü çok şükür. İnsana döndüm yav! Parasını sorma! Nitekim ne demişler? Konfor alanın ihtiyaca dönüşmüşse el mahkum...

3 yorum:

Julide dedi ki...

:))
Insanlar kendi korkularini baskalarina yansitmayi severler.

Çileksuyu Sibel dedi ki...

15 yildir hala iyi ki konfor alanimin disina cikmisim diyorum:) Hos en cok da manikurlerimizi ozluyorum:)

GeCe dedi ki...

Ben Tr deyken de hep kendi işimi kendim yapan biri olduğum için pek zorlanmadım. Diğer yandan doğrusunun da bu olduğunu düşünmeye başladım, gerçekten Tr de insanlar gereksiz bir biçimde tembelleşmeye başladılar.

Saç problemini de yine kendim çözüyorum. Tesadüfen uygun renkte bir saç boyası buldum, diplerim uzadıkça kocama boyatıyorum. :)