26 Nisan 2016 Salı

An itibariyle

Sabah kalkıp işe gitmek, işte işten başka hiçbir şeyle ilgilenmemek ve müthiş konsantrasyon gerektiren bir şeylerle uğraşmak, tüm günün yorgunluğu üzerine eve gelir gelmez birkaç lokma atıştırıp sızmak... Sabaha karşı tuvalete kalktığımda saati özellikle altıya kurdum. Böylece kendime bir kahve yapıp aheste kahvaltının tadını çıkaracaktım. Nerde? Bir ara bizim yatağa sıvışmış cüceyi yanımda bulunca boşvermişim kahveye, uykuya devam. Ama pişman oldum. Sanki iş ile uyku arası hiç yaşamamış gibi hissettim kendimi. Üzerine okuldan okuma bayramı kıyafet parasını haber veren kağıdı okumak ve hatta daha yeni siyah ayakkabı almışken bayrama beyaz ayakkabı istendiğini öğrenmek hiç hoş olmadı söyleyeyim. Bir çocuğun kaç farklı renk ayakkabısı olacağını düşünüyorlar acaba? Hepi topu birkaç ay giyeceği bir ayakkabıdan birkaç renk kim alır?

Aslında sakinleşebilirim ama o lanet rüzgar izin vermiyor. Tam iki fırk çektiğimin üzerine içtiğim propolisli limonlu suların işe yaradığını cümle aleme ilan edecektim ki, Çeşme'nin rüzgarının doğum günü çocuğundan bile rol çaldığı bir bahçe partisine katıldık. Canım oğlumun canısı Cansu'nun doğum günü olmasa mümkünatı yok o kadar süre o rüzgarda duramazdım. Nitekim şifayı kaptım. Sinüsler sizlere ömür. Halbuki tek doz antibiyotik almadan bu yılın sinüzit mevsimini kapattığımla övünecektim. Olmadı.

An itibariyle yatağa çoktan konuşlanmış olmam gerekiyor ama karar verdim, iki satır yazıp da içimi dökmeden uyumak yok. Sonra ertesi günüm çok affedersin bok gibi geçiyor. Aslında hiçbir şey yazmasan 6 dakikaları yaz değil mi?

6 dakika demişken; blogda yayınladığım 6 dakikalarda yazılanları ben totomdan uyduruyorum, gerçek değil onlar. Geçen gün yayınladığım yazıya empati ve şefkat yüklü yorumlar aldım çok teşekkürler, harikasınız ama yaralı bir durum mevzubahis değil, sallıyorum ben o 6 dakikaları. Sallamayınca çıkmıyor. Samimiyetime olan alakanıza sonsuz teşekkürler, o ayrı ama 6 dakikaları ciddiye almayın bacım, bu paragrafın özeti bu. 

En son ne zaman kendinizi sevdiniz? Damdan düştü biliyorum, bu da başka yazının girizgahı olsun, selam eder gözlerinizden öperim. Ha unutmadan Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar kitabına başlamış bulunuyorum ve huzurlarınızda - allah gnia gani rahmet eylesin - bu Oğuz Atay denen adamı sevgi ve saygıyla anıyorum...

1 yorum:

MERVE dedi ki...

bloğun adını okuyunca, yemek bloğu sandım, bakındım bakındım çorba tarifi göremedim :)