19 Ekim 2015 Pazartesi

Kahkaha atmak ister misiniz?

Bu ara hafta sonları acayip bir maraton halinde geçiyor.
Cumartesi sabah, piyano dersine gidiyoruz. Arca, kavramada iyi, tekrar ve evde pekiştirmede kötü bir öğrenci. Böyle giderse, yakında zorlanacak. Olsun, anın tadını çıkarıyor, piyanoyu sevdiğini söylüyor, ne yapalım bir Fazıl Say da yetiştirmeyiverelim :)

Piyanodan çıkıp basketbol kursuna gidiyoruz, gör dötüm yollar!

Benim vakti zamanında “ay çocuklara boş zaman bırakın, bırakınız sıkılsınlar, ay o kurs senin bu kurs benim gezdiriyor musunuz, bıyyy iğrençsiniz” çerçevesinde dönen sayıklamalarımı (ne sayıklaması yav çarşaf çarşaf yazmışım, inkar edersem suratıma tükür:P) hatırlayanlara, peşinen söyleyeyim, annelik macerasında yaladığım ilk tükürük bu değil. Ben daha neler yaladım. Zaten artık yalama olduğum için hiç de utanmıyorum, çocuk gideceğim diyor ayol ben n’apayım?

Laf aramızda Legoya da gitmek istedi, artık çüş dedik. Basketbol için şikayet ettiğime bakma, - anaokulundaki psikolog da bu yıl sınıf öğretmeni de çok ama çok hareketli olan Arca’nın enerjisini atması gerektiğini vurgulamışlardı – benim de aslında seçmesi hoşuma gitti. Zira Arca bu yaz aşırı kilo aldı, sonra lego, satranç, piyano, puzzle, resim gibi umumiyetle fiziksel aktivitesi kısıtlı ilgi alanları var. Biraz hareket, sınıftaki hareketliliğini de sönümler diye düşünüyordum.

Lafı dolandırmanın manası yok, kurslara bıkbıklıyordum, şimdi kendim elimle götürüp getiriyorum, bahaneler, kınamalar, tuh rezil kadın, bıkbıklayacağına önce kendi çocuğuna serbest zaman ver diyenler, diyeceklerini dedilerse, dağılabiliriz.

Yok dur dağılmayalım, daha anlatacaklarım var.


Evde yapılacak dünya kadar iş var diye İlker istersem Arca’yı basketbol kursuna kendisinin götürebileceğini söyledi. Yok dedim katiyen olmaz. Çünkü açık havada oturup kahve içerek kitap okuma gibi bir saatlik bir lüks bahşediyor bu kurs bana. Tabii bu da beni inanılmaz asosyal bir anne yapıyor. Etrafta toplaşan veliler sohbete dalarken ben kitaba dalıyorum. Ay hiç kaynaşamam vallaha:) Neyse kursun son on beş dakikası veliler spor salonuna alınıyorlar.

Hani başlıkta kahkaha atmak ister misiniz diye sormuştum ya, işte istiyorsanız siz de o salona sızın. Kahkaha garantili bir ilkokul 1. Sınıf basketbol maçına denk gelmeniz işten değil.

Ben şahsen tek başıma ayaklarımı yere vura vura, karnımı tuta tuta, ağız dolusu kahkaha attım bu hafta. Tabii asosyal olduğumdan yanımda bu kahkahaları paylaşabileceğim kimse yoktu, biraz da garipsendiğimi kabul ediyorum ama umrumda değil yav çok komikler.

Şimdi bunlara top sürmeyi öğretmişler ama tabii hiç birinin top sürdüğü filan yok. Biri topu kapıyor, sımsıkı sarılıyor kimse elinden alamasın diye, herhangi bir potaya depar atıyor. Oğlum pas ver, yok, ne zorluklarla kaptı o çocuk o topu bırakır mı? Hatta kucağında topla birkaç tur atıyor sahada, peşi sıra iki takım birden. Topu bir şekilde kaptırmamayı başardıysa ve artık elinde topla koşturmaktan sıkıldıysa, aklına potaya şut atmak geliyor. Zaten kimsenin sayı atabildiği yok, artık top kimin eline geçerse aynı sahne başka bir çocukla tekrarlanıyor. Pas yok diyorum ya, takım olma bilinci de yok. Top kimdeyse huraa hepsi yükleniyor. Oğlum top takım arkadaşında, kapmana gerek yok diyorsun, oralı değil, bir bakmışsın bir topa aynı takımdan iki oğlan girişmiş. Yani kısaca takım bilinci olmayan bir Amerikan futbolu maçı oynanıyor gözünün önünde. Tek yaptıkları bağır çağır koşmak. Hatta topun önemi bile yok, koşuyorlar mı, koşuyorlar. Allah seni inandırsın karnım ağrıdı gülmekten.

Arca soyunma odasından çıktı, son derece ciddi, tüm pozisyonları anlattı, hem de canlandıra canlandıra. İkinci baskı kahkaha atmadım artık, ciddiyetle dinledim. Maç 0-0 bitmiş. "Yani o kadar top çaldım, nasıl basket atamadık anlamadım", diyor. "Ah evladım, pota yüksekti ondandır:)"

3 yorum:

serpil dedi ki...

Lego kursu da mı var, ilk defa duydum :)

Gozde dedi ki...

Haha Arca yaa! Ne dumur dıyaloglar çıkar bu Bu Basket muhabetinden☺️

ahu dedi ki...

yeliz, klavye başında yıkıldım:D