23 Ekim 2015 Cuma

Çığlık

İlişkilerde çalkantıyı sevmem. Öyle inişli çıkışlı, şiddetli insan ilişkileri bana göre değil. Mantıksızlıklar, gelgitler, dengemi bozan çıkışlarla baş edemem. Polemik sevmiyorum, kavga gürültü, yok almayayım kalsın.


En yakın arkadaşım diyebileceğim bir adamla evlendim, ötesi var mı? Huzur seviyorum. Kimse beni şaşırtmasın!

Ama şaşırtıyor, afallatıyor, bugün ak dediğine yarın kara diyor, hiçbir şey demese, dediğimi dinlemiyor, az önce iki kedi yavrusu gibiyken az sonra ağzımızdan köpükler çıkıyor, birbirimize bağırıyoruz… Evet, kendi çocuğumdan bahsediyorum. İlişkimiz “complicated” olayını geçti, “tarumar” noktasına geldi. Bazen böyle diyorum, sonra yok yav haksızlık etmeye gerek yok, halbuki iyiyiz biz anlaşıyoruz diyorum… Hatta astrolojiye bağlıyorum çoğu zaman, işte biz İlkerle iki boğa olarak tutarlı, mantıklı, sakin tipleriz, bu balık burcu ele avuca sığmaz, duygusal, tutarsız acayip bir tip karakter çatışmamız var, ondan olmuyor diyorum.

Çekirdek aile içinde nispeten iyiyiz, ama bir misafir geldiğinde ya da misafirliğe gidildiğinde işler çığırından çıkıyor. Arca’yı uyarmak işe yaramıyor, önceden tehdit etmek de işe yaramıyor. Bu hafta gidebilseydik, Zeyneplerdeyken uyarılarımızı dikkate almadığı ilk seferinde, uyarı bile yapmadan eve dönecektim, böyle anlaşmıştık İlkerle. Neye çare olurdu? Hmm belki tehditlerimi gerçekleştireceğimi anlardı, eh bunu zaten biliyor.

Uzun uzun konuşmak da işe yaramıyor. Geçen bana sesini yükselttiği ve kaba konuştuğu günün kalanında Arca ile ilgilenmedim. İlgiyi çocuğundan esirgemek de çok kötü bir ceza ama bu kadar üzüldüğümde, sadece uzak durmak istiyorum. Kendime biraz mola vermek ve bir adım geri çekilmek… Evet anneyim ama önce insanım. Tükendiğim noktada durmazsam etrafıma zararım daha fazla oluyor.

Günah çıkarmayı bir kenara bırakırsak, Arca’da gördüğüm kabul edilemez davranışların en çok ne zaman zirveye tırmandığını gözlemlemeye çalıştım. Galiba herkesin üstüne geldiği zaman. Her kafadan bir ses çıktığı zaman. Onun gözünden görmeye çalıştım. Ve sıkça tekrarladığı bir cümle anahtar oldu: Bana babamı savunma!

Ne zaman bana ya da İlker’e bağırsa hop ikimiz birden Arca’ya saydırmaya başlıyoruz; büyüklerine bağırma, saygısızca davranma… Sadece ikimiz değil, ortamda birkaç yetişkin oldu mu, cümleten laf ediyoruz. O tek başına hepimizi alt etmeye çalışıyor bu defa. Düşünsene küçüksün ve koca koca insanlar sürekli parmaklarını sallayarak seni hizaya getirmeye çalışıyorlar. Ve sen yani Arca hiç öyle kuru gürültüye pabuç bırakacak bir tip değilsin, hiç öyle sinecek, pusacak ve boyun eğecek bir tip değilsin. Allah muhafaza el kaldırılsa sana, misliyle cevap verirsin.

Normalde kurallara uyan, hemen her ortama uyum sağlayan bir çocuk için aslında oldukça asi bir tarafı var, yola getirilemez bir taraf. Bu, iyi bir şey gibi görünüyor, benim pek beceremediğim bir şey, ben otoriteye boyun eğenlerdenim, o yüzden sorgulayan bireylere saygı duyarım. Ama diğer taraftayım şu anda ve ipleri çocuğumun eline vermemin onun zararına olacağını biliyorum.

Tüm bu ipuçlarını bir araya toplarsak, aslında bölünmek en doğru strateji. Daha doğrusu öyle olduğunu fark ettim. Ben mutfakta iken İlker ile Arca seslerini yükselttiler. Arca futbol maçı izlemek istiyormuş, İlker basketbol, Arca kumandayı saklamış, İlker televizyonu yasaklamış… Böyle bir kavga var. Salona girdiğimde Arca yerde iki yaş sendromunu aşamamış çocuklar gibi tepiniyordu. Eskiden olsa, “babanla ne biçim konuşuyorsun” diye bir posta da ben azarlar, haddini bildirmeye çalışırdım. Bu defa, “gel biz senin odana gidelim de konuşalım” dedim. Allah seni inandırsın, yaptığımız en keyifli konuşmaydı.

Maç izlemekten başladık, sınıfta yapılan alıştırmaları önceden bitiren grupta olduğu için ödevi yoktu, hem aferin de almıştı öğretmeninden, kendince o akşamki maçı izlemeye hakkı vardı. Ne var ki, hafta içi televizyon sınırlıydı ve babasının kontrolündeydi, bunu unutmuş muydu? Hmm unutmuştu. Ama salonda kuralları o koymak istiyordu. İyi ama bu evde o çocuktu biz büyük, evde kuralları biz koyardık ama isterse odasının kurallarını kendi belirleyebilirdi, bunu da unutmuş muydu? Hmm evet unutmuştu, aman babası da bir şey bilmiyordu, basket maçı izlenir miydi, vallahi kusura bakma Arcacım bir pazartesi akşam sekizde o televizyon babasının kontrolündeydi, herkes bu kurala uymalıydı, değil mi? Doğru! Ve bu diyalogun ardından o gün düştüğünde oluşan yaralarını gösterdi, alıştırmaları hızlıca bitiren gruptakilerin hangi çocuklar olduğundan bahsetti, spor t-shirt’ünün arkadaşının çantasına nasıl karıştığından ve daha birçok şeyden… Mutfaktaki her şey yığılmış beni bekliyordu, vallahi beklesindi, o akşamki tatlı sohbetimizin sonunda her akşam yemekten sonra yatağında buluşup bu sohbeti yapmaya söz verdik. Bir de baktım, basketbol maçına kaptırmış kendini.

Bunu niye anlattım? Bir şeyleri kökten çözdük mü? Artık Arca çok yola gelen, uysal bir çocuk haline filan mı geldi? Hayır, o değil, konu şu: Biz yetişkinler olarak biraz fazla kişiselleştiriyoruz, yani “sen kim oluyorsun da bağırıyorsun bana” derken aslında kızdığımız çocuk değil, egomuz zedeleniyor ve kızdığımız şey de aslında, kendimizi bir çocuğu yetiştirmeyi bile becerememiş insan müsveddesi olarak görmemizin gururumuzda açtığı yara. Hırçınlaşmasının, istediklerini bir bebek gibi ağlayarak ifade etmesinin, sen sesini yükselttikçe onun daha da çirkinleşmesinin altında belki de bir çığlık var, sessiz bir çığlık.

“Ben bireyim, beni görün, benim üzerime çullanmayın ve beni alıp karşınıza konuşun ama azarlamak veya terbiye etmek için değil, hareketlerimin nedenlerini anlamaya çalışarak konuşun. Bana hatırlatın, kuralları, sorumlulukları sabırla anlatın, anlamaya çalışırım” diyen bir çığlık.

11 yorum:

Unknown dedi ki...

Bacım sabah sabah ilaç mısın nesin? Allah razı olsun :)

Gozde dedi ki...

Bana da ilaç gibi geldin inanır mısın! Tek bildiğim şu ki ne kadar okursak okuyalım, araştırırsak araştıralım, öyle anlar oluyor ki, tamamen çaresiz elimiz kolumuz bağlı kalıyoruz. Çocuk büyütmeye çalışırken yaşadığım çaresizliği çok az yaşadım başka konularda. Bunun bir okulu, eğitimi yok, birsürü tönü var, kendi açından düşünüyorsun, çocuğun açısından bakıyorsun...Çok karışık, çoook! Bir kaç gün uyguladığın yönetim, öyle bir an geliyor ki, hooop, hiçbir işe yaramıyor...

ruhdagı dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş. Ege son zamanlarda özellikle sinirlendiğimde bana, " Anne nefes al bak şimdi konuşalım tamam mı? " diyor ve bana yetişkin olmayı öğretiyor. Zaten toplum ortak sorunumuz bu bence. Dinleyebilsek her şey yoluna girecek ama işte...

Duygu dedi ki...

Ne zamandır okuyamıyordum seni, koşturmaktan (oysa ki günlük rutinimin bir parçası bu blog), şimdi geldim toplu okuma yaptım:) Ne çok özlemişim..
Büyük ölçüde haklılar gerçekten, neredeyse herkes onlardan büyük (kendilerinden küçüklere parmak sallayacak yaşta da değiller), herkes onlara akıl veriyor, herkes onlardan çok biliyor, her yerde kurallar var... Ayy çok fena. Bazen kendimden sıkılıyorum ben mesela, bıkbık bıkbık bık, çocuğun kafasını kemiriyorum.
Onların bu haklı hali, bizim de insan olmamız gerçeğiyle, bir de söylediğin o ego mevzusuyla çatışmasa hiç sorun yok aslında da, bazen olmuyor işte..

okuyanguzel dedi ki...

Çok çok çok ama çok iyi geldi bu yazı. Bizim evde de benzer sorunlar ve aynı anahtar cümle:"sen zaten hep annemin yanında olursun baba. hep ikiniz bana karşısınız.hep ben suçluyum. hep ikiniz haklısınız ! "

Evet çok teşekkürler bu yazı için. Ama hep diyorum sen gerçekten çok iyi bir annesin. Mükemmel değil evet ama çok iyi bir anne.

Banu dedi ki...

Çok doğru bir uygulama olmuş bana göre. Çocukluğumuzdan beri etrafta, anne ile babanın çocuğa karşı birlik olup aynı tepkiyi vermesi gerektiği söylenir. Ancak bence de bu yanlış. 1-Babanın kızdığı herşey benim için yanlış olmayabilir. 2-Senin de yazdığın gibi çocuk bir anda yetişkinlerin karşısında kendini müthiş yalnız ve haksızlığa uğramış hissedebilir. Çocuğu alıp, baban haksız sen haklısın, diye değil ama aynen senin yaptığın gibi olayı konuşmak, irdelemek en doğrusu bence.

Banu dedi ki...

Ayrıca çocuk, küçük yaşta diye sürekli hatalı olan o olacak diye bir kural da yok :))

Feride Nizamettin dedi ki...

Sektör dışıyım, çocuğum yok ama etrafımda çocukları ile ilişkisini gözlemlediğim bir sürü ebeveyn arkadaşım var, haliyle de fikrim oluyor:))) Son iki paragraf çok hoşuma gitti.

hamiş : mari kondoyu da aldım ama galiba ben kısmen bir mari imişim ki değilim dersem yalan olur, du bakalım okuyup bitsin yazıcam düşüncelerimi de, kocaman sarılır öperim :)

enne dedi ki...

Selam, geçen gün kızımın okuluna gittim, kendisi 10 yaşında bir ergen adayı:) Psikolog ile konuşurken ne yapmamız lazım diye sordum. 10-11-12 yaşlar tam ergenlik yaşlarıdır, sürekli ben ben ben diyecek, kapılar çarpılacak dedi. Bu durumda 2 seçenek varmış, eğer onunla arkadaş olmaya çalışı ve buna göz yumarsanız annelik otoriteniz gider dedi. Çok disiplinli olursak da çocuk içine kapanabilirmiş. En doğrusu şuymuş, kapıyı çarpıp odasına gittiğinde yanına giderek ben senin annenim, her zaman yanındayım ama bana bu şekilde davranamazsın, sakinleştiğinde gel konuşalım demek işe yararmış. Psikolog ile konuşurken o kadar doğru ve güzel şeyler söyledi ki arada ben de size bir iki seans gelebilir miyim diye soracaktım az daha:) Bence doğru yoldasın, Arca da harika bir çocuk..

bahar renkleri dedi ki...

Böyle olaylar olduğunda kendimi nasıl yetersiz hissediyorum,çekiliyorum bir köşeye ve evet bazen el kadar çocuğa darılıyorum hangimiz çocuksak artık ama ne yapayım ben de insanım yoruluyorum kırılıyorum ama en çok da sonuç olarak kendime kızıyorum.Kendi tecrübelerinle kendi düşüncenle onu nasıl bir tutarsın senin gibi davranmasını beklersin diye.Dediğin gibi çoğu zaman egomuz gözümüzü hatta aklımızı kör ediyor.Ama şunu rahatça söyleyebilirim ki benzer sahneler yaşanıyor bizim evde de ve her zaman beceremesem de bu taktik işe yarıyor.Ve çocuğa yaptığı şeyin nedenini sormak ve açıklamak nedenlerini neden olmazlarını sakinleştiriyor onları.Evet ben unutmuşum diyor ve o hayır cevabı aldığı için ısrar ettiği şey tüm cazibesini kaybediyor aslında.İşte biz de onlarla büyüyüp yuvarlanıp gidiyoruz yani.Ama şimdiki çocuklar daha mı cesur daha mı özgüvenli demeden de edemiyorum,biz çabuk pısıyorduk sanki:)

GeCe dedi ki...

Yazının başlarında burç falan değil o tipik çocuk tavırları diyecektim ki sonlarında vurgulamışsın zaten. Çocuklar bir yandan büyümeye dünyayı keşfetmeye çalışıyor bir yandan da büyüklerin egolarıyla uğraşıyor, ben de farkettim ki gerçekten birey olarak görülen çocuklar daha uyumlu daha sakin oluyorlar