7 Ekim 2015 Çarşamba

antikapitalist monologlar

Çok değil, bundan otuz yıl önce hazır giyim bugünkü kadar yaygın değildi. Özellikle çocuklar için. Annem dikerdi giysilerimizi, ablandan küçülenler zaten sana kalır… Hatta hiç unutmam, anneannemlerin Akhisar’da Hashoca mahallesindeki müstakil evinin sokağında bir komşuları vardı. Evinin bodrum katında örme tezgahı vardı ailenin ve hazır triko gibi birer hırka ördürülmüştü bize orada. Belinin arkasında kuşak olan, yakalı, kırmızı nefis bir hırka. O kadar şanslıydım ki, kendimize ait olanlar küçülünce bir süre daha ablamdan kalanı da giymiştim. Annem yakasına üç tane inci işlemişti, çok zarifti. O hırkalarda kimselerde yoktu, özeldi. Üniversite yıllarına kadar annem bana elbiseler, bluzler dikmeye devam etti. Sonra konfeksiyon git gide ucuzlamaya başladı, ulaşılabilir, erişilebilir oldu. Bugün büyük mağaza zincirlerinin hemen hepsi çocuk koleksiyonu bile çıkarıyor. Ama ne var ki, herkes birbirinin aynı giyinir oldu. Partilerde pişti olursun ya hani, benim öyle birkaç entarim var, metroda bile pişti oluyorum.
Sadece giyimde değil, allah razı olsun Ford’dan beri hayatımızın her alanına giren “seri üretim” çılgınlığı mobilyalarımızda bile bizimle! Instagram’da birbirinin aynı, ikea kataloğu gibi evleri görünce hep Dövüş Kulübündeki “ikea boy” yergisi geliyor aklıma. Ve yargılayamıyorum, oldukça uygun fiyata hoş bir şeyler alabilmeyi mümkün kılan bir sistemin içindeyiz. (Kaliteli mi? Uzun ömürlü mü? ASLA! Miadını çabuk oldursun ki eskisini çöpe atıp yenisini alasın…)

Fakat son zamanlarda insanların kendini özel hissetmeye meylettiğini fark ediyorum.

Parası var, kazanıyor, o parayı kazanmak için haftada 45 saat çalışmış, bir şeylere sahip olmak onun da hakkı! Ama gel gör ki, parası o herkesin erişebileceği şeylerin ederinden de fazla. “Hmm peki o zaman neden farklı olmayayım? Karşılayabileceksem eğer neden tabağı bir tasarımcıdan almayayım? Hak ettim ben bunu!”

İşte burada işin içine “arzu nesnesi” olgusu giriyor.

Mutsuz hayatlarımızın, sadece para kazanmak için çalıştığımız hayatlarımızın boşluğunu küçük detaylarla – ama kimsede olmayan özel – objelerle detaylandırmanın kime ne zararı olabilir?

Ve kesenin ağzı açılır, kendini eşsiz ve özel hissetmek için…

Instagram’da, paylaşımlarını keyifle takip ettiğim Secdus diye bir hesap var. Konsept bir mekanı var, hikayesi olan fotoğraflar paylaşıyor, tasarım tabaklar üretiyor ve web sitesi üzerinden satıyor. İnsanın gözünü okşayan sanatsal hoş objeler…

Geçen bir fotoğrafının altındaki yorumları okurken birinin yazdığı cümle dikkatimi çekti: “çok güzel yaa böyle fotomuz olamasa da tabaklarımız olsun dimi ama…” (arkadaşını mention etmiş…)

Vurur yüze ifadesi, en benzersizleri sizin olsun bi’tanesi…

Tüketim toplumunun bir parçası olmak bizi üretkenlikten yoksunlaştırdı. Ellerimizi kullanmayı, bir şeyleri var edebilmeyi unutturdu. Üretmek aslında insanın doğasında var ama üretirsek büyük başlar nasıl para kazanır? Diyorlar ki bize, üretmeyin, biz sizin yerinize üretiriz, siz bizim – daha doğrusu makinelerimizin – ürettiklerini satın almak için sadece çalışın yeter.

İşte arada sırada minik dokunuşlarla hayatlarımıza eşsiz ayrıntılar katarak, yaşamı daha çekilir hale getirmeye çalışıyoruz, çünkü aslında biliyor musun, üretmemek doğana aykırı gelir, hiç üretmeden hep tüketirsen kendini mutsuz hissedersin.

Aman kendini mutsuz hissetme tatlı kız, bir tabak al, yanına bir fincan, hayatına kattığın minik fakat kişiye özel ayrıntılar, üzerindeki ağırlığı alıversin bir çırpıda… Sonra devam!


7 yorum:

Adsız dedi ki...

IKEA da bellli tasarımcıların ürettikleri gayet güzel ve dayanıklı aslında...98 senesinde Amerika'da yaşarken IKEA'dan aldığım bir orta sehpayı hala kullanıyorum....6 yıl önce cilalattım enfes oldu. 2 sene önce de diğer mobilyalara uysun diye ceviz rengi cila yaptırdım. Daha da şahane oldu...Aynı şekilde hasır koltuklarım vardı oldukça güzel ama evimde yer olmadığı için vermek zorunda kaldım 11 sene kullandıktan sonra. Triko örgücü olayını ben de hatırlarım.Annem ablamlar doğum yapacağı zaman ('82 senesinde) bebe yününden battaniye ördürmüştü yeğenlerime.Sonra kazak ördürmüştük.Hey gidi günler.
Vuslat

Adsız dedi ki...

Yazının devamını okumadan hop diye yorum yazmışım...Katılıyorum Yelizcim...Aynen öyle.
Vuslat

yeliz dedi ki...

katılıyorum vuslatcım benim de ikeadan dünya kadar aldığım şey var, hoşuma da gidiyor. Ama üründen ürüne dayanıklılık değişiyor sanırım. Dolaplarımdan birkaçı pek iyi çıkmadı mesela ama Arcaya aldığım masa sandalye üç çocuk daha büyütür. Seri üretimden kaynaklanan bir ucuzluk var, bu yadsınamaz. Bir de seri üretimin mantığı biraz da bu, çabuk tüketelim ve yenisini alalım. Babamın yirmi sene giydiği gömleği var mesela, şimdi üçüncü sezona kalırsa öp başına koy. ha bu arada http://www.ikeahackers.net/ diye bir site var, hastasıyım:) sen cila vs.. anlatınca o site geldi aklıma:)

okuyanguzel dedi ki...

Evet kesinlikle haklısın. Ayrıca insan bir şeyler ürettiğinde o kadar mutlu oluyor ki. Biz üretme mutluluğunu unuttuk. Ya da unutturuldu. Bazen şöyle birşey yapmak istiyorum dediğimde niye uğraşıyorsun alsana bir tane diye çok duyuyorum etraftan. Kesinlikle üretim mutluluğu diye birşey var. Mesela turşu yapıyorum niye uğraşıyorsun satın almak varken diyorlar. Ben turşumu kendim yapınca mutlu oluyorum. Sonra da dediğin gibi etrafta parası bol ama tatminsiz olan olan bir sürü insan oluyor.

Ne kadar güzel konulara değiniyorsun. Bir kez daha teşekkürler !

yeliz dedi ki...

ama cidden öyle... anneme diyorum ki pek dikiş dikmiyorsun son yıllarda. Yıllarca dikmekten sıkıldı biliyorum ama bir taraftan da çarşıdan ucuzunu güzelini buluyorum, niye uğraşayım... hak vermemek elde değil. ben de domates yaptığımda aynısınıı duymuştum, e hazır yapılmışı var:)
ben de kocaman öperim

TUĞBA'NIN DÜNYASI dedi ki...

Kesinlikle katılıyorum Yelizcim, artık çoğu şey daha kalitesiz. İkea için demiyorum, onda iyi mal da var kötü de oluyor çünkü.Hayatımızın genelinde olduğu için artık çabuk tüketim, o yüzden alsınlar kullansınlar ama anneler gibi 30 sene bi malı kullanmasınlar, gelsinler yenisini alsınlar mantığı var. Ufacık bebeler bile bu işin artık böyle yürüdüğünü anlamışlar yahu.
Annem bir şey beğendiğimde, eğer o şey yapılabilecek bir şeyse alma ben sana yaparım derdi. O zaman kızardım, alamıyorum diye aklım kalırdı. Şimdi aynısını ben yapıyorum, almamaya gayret ediyorum çünkü elimden geliyor. Bir yere kadar insan bunu yapabiliyor tabi ama en azından kazıklanmamış oluyorsun. Çok güzel şeyler var o instagram da:) Allahım kendimi kaybediyorum bazen. Sonra ne aptalım diyorum kızıyorum. Bunca düşünmeye rağmen insan kanıyor resmen, ahh ben de ondan alsam, benim de olsa girdabına giriveriyorsun. İstediğim pek çok şeyin aslında gerçekten ihtiyacım olmayan şeyler olduğunu gördüm, direnmeye çalışıyorum duygularıma. Eskiden benim de çoğu şeyimi teyzem dikerdi, ne güzel günlerdi. Kendi çabalarıyla evinde atölyesinde bir şeyler üretip mutlu olan insanlara bayılıyorum, o ne büyük mutluluktur. Üretmek lazım, hep dışarıdan al al nereye kadar. Şükür ki bu sıra böyle doğala, öze dönme, kendini bulma çabası görüyorum insanlarda, umarım kalıcı olur, umarım aklımız başımıza gelir. Ahh yeliz durduramıyorum kendimi, yazdıkça yazasım geliyor.
Öpüldün

Adsız dedi ki...

A süper bakıyorum hemen.
Vuslat