2 Temmuz 2015 Perşembe

Cesur Yeni Dünya

Huxley, bireyin önemsizleştirildiği, toplumun yüceltildiği, herkesin herkese ait olduğu bir dünya yaratmış: Cesur Yeni Dünya.

Burada sanat yok, düşünmek yok, tüketim var, mutluluk var. Ama bizim anladığımız anlamda mutluluk değil.


Huxley’nin Henry Ford’un seri üretim icadından yola çıkarak yarattığı “Cesur Yeni Dünya” o kadar yapay ki, kitabın başlarında bir türlü hikayeyi canlandıramamaktan şikayetçiydim. Distopya demeye bile dilim varmamıştı, bir eğretilik vardı sanki. Biraz daha okuduğumda fark ettim ki, Huxley, tüm diğer distopya yazarlarından farklı olarak okuyucusuna müthiş bir isabet sunmuş. O kadar isabetli ki, dehşete düşüyorsun.

Klonlama daha kimsenin aklına düşmemişken Huxley insan kopyalamayı satırlara dökmüş. İsabet dedik ama belirtmeden geçemeyeceğim, zamanı biraz ıskalamış, zira onun öngördüğü manyak tüketim toplumu, toplumdaki ayrışma öteleştirme, düşünmeyen sadece üreten ve tüketen toplum, şartlandırılmış kitleler için bir yüzyıl bile beklememize gerek kalmadı.

Bugün günde 8-10 saat çalışıp, akşam eve girdiğimizde afyonumuzu (kitapta “soma” denen uyuşturucu ama günümüzde televizyon) alıp “mutlu” toplum makinasının “mutlu” parçalarından biri olarak hayatımızı sürdürüyoruz. Ürettiğimiz ölçüde, hatta daha da fazla tüketiyoruz. “Yama çoksa refah yoktur” Yoktur tabii eskiyeni at, yenisini al. Yenisini kalitesiz üret ki, hemen eskisin, bozulsun derhal yenisi alınsın. Fazla düşünme ki, aklın bulanmasın, eğlen sadece eğlen… Derdin mi var, at bir soma, kurtul cümlesinden…

Cesur Yeni Dünya’nın üzerine Ayn Rand’dan Hayatın Kaynağını okuyunca, aradaki benzerlikler beni ziyadesiyle hayrete düşürdü. Ayn Rand bireyselcidir, kollektivizmi yerer eserinde. Kollektif beyinleri birleştirip yönetmenin (gütmenin?) kolaylığından bahseder. Cesur Yeni Dünya da benzer şekilde; düşünen, kendisinin birey olduğunu fark edenlere savaş açar, onlar toplum için tehlikelidir. Koşullandır, birleştir, yönet! Köleliğin başka bir yüzü.

Ve der ki;

“Mutluluk ve erdemin sırrıdır -yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: insanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.

Günümüzün mutluluk kaynağı: Kabullenmek.
“Amor Fati” (yazgını sev) diyeceğim, Niçe’ye gönderme yapacağım, ama bir başka kitapla daha karşılaştırma yaparak kimsenin beynini mıncıklamak istemem:)

Bitirirken;
Bu kadar yapay olmasına rağmen bu kadar gerçekçi bir distopya daha okumamıştım, huzurlarınızda Huxley’e ve öngörü dehasına saygılarımı sunuyor, aranızdan ayrılıyorum.


9 yorum:

rosehearted dedi ki...

herkesin okuması gereken harika bir kitap

Adsız dedi ki...

"Günümüzün mutluluk kaynağı: Kabullenmek"

Ne kadar doğru ve ne kadar acı.

Ahu

pelin dedi ki...

ben bu kitabı okuyamıyorum. çok severim ütopya, distopya anlatan kitapları ama yok buna kendimi veremedim bir türlü. eve gidince tekrar deneyeceğim, bakalım inşallah devam edebilirim.

Adsız dedi ki...

Slm,
resimdeki yer sizin yazlık mı? Super bir balkon, evet oldugun yeri kabul et ve mutlu ol. Ofiste su resme bakarak calısmak evet evet oldugum yeri kabul ediyorum ve mutlu oluyorum. Hadi ordan be ne kabul etmesi. Neyse siz o yazlıgın tadını cıkarın, bu yıl bunu fazlası ile hakettin bacım sevgiler Ceren

yeliz dedi ki...

kesinlikle!

yeliz dedi ki...

buna kendi kendini rehbilite etme, uyum gösterme, kölelik düzenine baş kaldırmama... topluma karışma olarak da uzatabiliriz:))

yeliz dedi ki...

ben de ilk biraz zorlandım, bir inandırmaktan yoksunluk vardı gerçi bilimkurguya inansan nolu inanmasan nolur diyebilirsin ama ben biraz hikayenin içine çekilmeyi beklemiştim. ancak ilerledikçe ve aslında fazlaca gerçek olduğunu idrak ettikçe içine çekiyor. Bir daha denemeni öneririm.

yeliz dedi ki...

evet ama 4 hafta önce:( haftalardır gidemedik, yani tatil filan değil maalesef, bir pazar kaçamağıydı:(

Gokyuzu99 dedi ki...

Aynen, geçen hafta kulüpte de bunu konuştuk birlikte... Maalesef bir distopyada yaşıyoruz aslında... Yine de umut her zaman var... :) Çünkü bizler varız...