7 Ocak 2014 Salı

Tamamlanmak

“Dost nedir?” desen, hiç düşünmeden “yıllar sonra görüştüğünde bile yıkıla yıkıla gülmeyi başardığım insanlar” derim. Çok şükür ki elimde hatırı sayılır sayıda var :) Üç tanesiyle yılbaşından önceki hafta görüştük, Tuba te Hong Kong’lardan gelmiş kaçırır mıyım! Gülayşe ve Elvan derhal dahil oldular ve Midpoint’teki o masa bir anda on beş sene önceki yurt odamıza döndü. Etraf masalardan kulak kabartanlar, kahkahalarımıza cıkcıklayanlar, “susmayacak bunlar, yar bana biraz huzur” deyip başka masalara kaçanlar oldu mu bilmiyorum. Ben dostlarımla kahkahanın dibine vurmaktaydım. Bir de ateş, öksürük, hastalık… bıyyy çekilecek bok değildim de çektiler sağ olsunlar. İçmeden sarhoş kafası ettiler beni yeminle! Akşamın ilerleyen saatlerinde Arca’nın videolarını açıp dalgamızı geçtik, (çocuk istismarında son nokta, kadın muhabbetlerine meze oldu garibim) en son ayrılırken botokstan bahsetmekteydik, mevzu öyle derindi ki bitemedi kaldı öyle…

Birimiz hiç evlenmedi, birimiz evlendi boşandı, bekar, diğerimiz ikinci evliliğini yaptı, aralarında tek çocuklu benim. Çocuk var, iş var, koca var, ev var, blog var… var oğlu var ya… Karşıdan bakınca çok var görünüyor. Tuba’nın annesi “siz de yeliz gibi olun bakiyim” diye ayar çekiyormuş bunlara. Off ne güldük. Dedim hiç özenmeyin, var da hiçbiri tam değil ki.
Değil cidden… Geçen hafta sonu İlker umumiyetle yoktu aramızda. Arca ise hastaydı. Ama yatak döşek değil, hani parkta kuduramasa bile en azından bir yürüyüşe çıkılır, bir sahile inilir deniz havası alınır, ay hiç olmadı bakkala gidilir yav! Gitmedi pis cüce. Gitmedi. İnat etti. Hava da nasıl güzel. Akşam altı buçuk civarıydı, dedim ki bir balkona çıkayım bari. Yok ona da arıza çıkardı. Bir ara salak saçma fotoğraflarımızı çekmeye başladık. Sıkılmanın tarihini yazıyoruz bir de üstüne fotoğraflandırıyoruz. Bir çocukla evde sıkılmamanın yollarını az çok öğrendim aslında ama içimden gelmiyor zorla mı?! Cidden içimden gelmedi, o öyle kendi başına takılsın istedim, beni rahat bıraksın madem benimle çıkmıyor dışarı! Çocukça aptalca belki biraz da saçma ama öyle… İçimden geldiği gibi.
Gerginliğim öyle çok yansıdı ki Arca’ya bir ara benden tırstığını hissettim.   Hatta bir ara elindeki yastığı yılbaşı ağacına atmamasını söylediğimin akabinde attığında kafasına devriliyordu ve odasına sepetledim! Gitmezmiş, karanlıkmış. Işıkları açtım yok, gölgeler varmış. Ay iki dakika kendime bir mola vereceğim yok bırakmadı yakamı. On dakika sonra o yatağında oturup dergilerine bakarken ben yerde bağdaş kurmuş sosyal medyayı parmaklıyordum. Sonra birbirimize baktık. Dedim ki; “bak çocuğum ben bazen gergin ve sinirli bir tip olabiliyorum”
Dedi ki; “annem sen dışarıda dolaşmayı çok mu seviyorsun”
Dedim ki; “mesele sevmekte değil, herkesin temiz havaya ihtiyacı var bak enerjini bir türlü atamıyorsun evin içinde”
Dedi ki; “iyi hadi çıkalım”
Dedim ki nahhhhh!  Olmuş saat 7! Hava kirliliği şehre çökmüş ben seni dışarı çıkaracağım peh! Demedim tabii… Sadece boşver ya gel öpüşelim. Korkuttum di mi seni? Evet korkuttum, deli deli bağırarak el kadar çocuğu korkuttum. Koltuğa oturdum, o da kucağıma oturdu, yüzünü görmüyorum aynı yöne bakar vaziyetteyiz. Göbeğini okşuyorum kulağına fısıldıyorum. “seni korkuttuğum için özür dilerim, küçüksün sen. Ben de sinirliyim. Ama sinirli olmak istemiyorum, eğlenceli olmak istiyorum. Sinirli olunca ben bir süre birbirimize bakmayalım, sinirim geçince sarılalım, tamam mı?” Hınk ses yok! Ulen bu kadar dil döktük uyunur mu be?!


Öyle işte tam olmuyor hiçbir şey tam olmuyor. Arca malum (tekrar ana baba eğitim kitaplarına dönüş yapmalıyım!)... İş ve evin hali belli. Elimde bir koca var en sağlamından. Belki de tamamlanmak için bir dosta ihtiyaç duyuyor bünye… belki de...
Görsel: alakasız... Arcanın 1,5 yaş halleri... 

4 yorum:

annegazetesi dedi ki...

Çok güzel, hatta süper bir yazı olmuş! Bazen hepimiz böyle oluyoruz. Her an her saniye süper anne, süper kadın, süper çalışan ve süper ev hanımı olmak zorunda değiliz ya! Biz de insanız. Bazen sadece insan olasımız gelebilir. Bişeycik olmaz. Çocuklar hayatın bu hallerini de öğrensin, dimi ama? Sevgiler...

Gulcin dedi ki...

Yeliz gecen gun bir arkadasimmla konusuyorduk daha dogrusu dertlesiyorduk. O bana diyor ki ah iste isin var, esin var, Londradasin vs. Ben ona diyorum ki aman is soyle, ev boyle hem sen kendine bak onumuzdeki bilmem kac sene nerede yasayacagini biliyorsun, bekarsin, isin var keyfini cikar. SOnra dusunduk ve bunun aynen sirketlerde soylenen seylere benzedigine karar verdik. Hani is ararken hep baska sirketler daha iyi gelir ya insanin gozune ve o durumda sunu soylerler: Karsinin cimenleri her zaman daha yesil gorunur ama bu belki de dibinde daha cok gubre (yani mok :)) oldugu icindir. Hah dedim ben iste hepimizin hali bu aslinda. Saniyoruz ki hep baska hayatlar daha tam daha duzgun daha daha. Ama degil lbette hepimizin sorunlari var. Yasadigimiz zorluklar var. Var oglu var. Ve hepimz sadece kendi tarlamizdaki gubreyi biliyoruz. Tam miyiz elbette degiliz. Ama dedigin gibi tamamlanmak icin hepsinin tam olmasina degil halimizi anlatacak, anlayacak, yanindayim diyecek insanlara ihtiyac var belki de. bana da cok ama cok iyi geliyor dertlesmek paylasmak. Hele su tasinma vs surecinde ne tami ceyrek bile hissedemedim kendimi. Of sorma. Cok sukur ki dinleyecek insanlar var hayatmizda. Anlatinca iyilesmiyor halim ama gonlum iyilesiyor. Aman bosver napalim bazen oyle icimizden geldigi gibi. Bu da biraz uzunca icimden geldigi gibi bir yorum oldu idare et e mi :) Bir de bir gun karsilikli derylesmek umidiyle Opuyorum seni!

yeliz dedi ki...

çok teşekkürler:) yok yok değiliz ya olamıyoruz boşver olmayalım da ama arada sadece biraz eğlenceli olabilmek istiyor insan. Yazık yav çocuğa:)

yeliz dedi ki...

ne demek gülçinim harika yazmışsın, tam içimden geçenleri. insan bazen sadece dinleyecek birine ihtiyaç duyuyor gel biz birbirimizi dinleyelim ne konuşuruz ne güzel olur:)