26 Kasım 2013 Salı

Sa-kar ca-dı vi-ni ve ko-ca ka-ra ke-di-si Vil-bur….

Çok okuyoruz ya hani, işte ana-baba eğitim kitapları, uzmanlar filan… Az çok yaşının gereklerini öğreniyoruz bir şekilde. Allah biliyor ya bizim numune, umumiyetle tutturuyor uzmanları. Hani bizim bir Tracy ablamız vardı ve “kitap bebek”leri. Hah Arca o kitap bebeklerden oldu genelde, ara sıra daha çekingen, ara sıra daha sosyal ama ortalama bir kitap bebek.

Çok basit bir örnek ama mesela alışverişe çıkıyoruz, en pahalı en janjanlı dükkana gir, eğer almak istediğin o ayakkabı bilmem ne adındaki arkadaşında yoksa mümkünü yok aldıramazsın. Ya da aslında hiç almayı düşünmediğin bir şey bilmem kimde vardı, illa alınsındır ona da. İlker bir iki defa “yav sen de farklı ol” filan dedi ama yok onun yaşının gereği bu, benzer olmak istiyor, şimdi farklı olma zamanı değil. O günler de gelecek. Televizyonda yarışma programında Gökhan vardı, Athena’nın solisti, allahım bir şeyler giymiş üzerine, önce bu ne be! Dedim, sonra hemen düzelttim, yok lan bizim de çocuğumuz var, kınamayalım ya maymun gibi giyinirse. Aslında giyinirse giyinsin, ki muhtemelen giyecek o korkunç renkleri! Ergenlikte nelerle karşılaşacağız. Ama şimdi bilmem kimin ayakkabısının aynısı olmalı.
Bunu aştığımızı ve kabullendiğimizi düşünüyordum. Engel olamazsın zaten, körüklemiyoruz da… Kısacası her yaşının gereği mevzu gibi akışına bırakıyoruz, üzerinde durmuyoruz. Ama bir şey oldu ki… Ne yapsam bilemedim. Çünkü mevzu biraz derin, onun bunun ayakkabısı gibi değil.
Haftada bir gün kitap günü. Arca da o hafta neye sarmışsa onu götürüyor okula. Sanırım kitap günlerinde arkadaşlarına kitabı anlatıyorlar. Geçen hafta Sakar Cadı Vini’yi götürmüş. Akşam okuldan sohbet ederken, anlattın mı arkadaşlarına dedim, anlatmış. “Ahmet Ege okudu bana kitabı” dedi. Hınk? “Onda da mı varmış? Biliyor muymuş kitabı?” “hayır annem okudu” Okumayı biliyor, tamam sorun yok. Bizimkinin babası da 5 yaşında filan okuyormuş, olabilir yani. Peki dedim, üzerinde durmadım.
Yatma vakti geldi. Yine kitap gününden söz açıldı. Belli ki bir karın ağrısı var ama dökülemiyor. Sakar Cadı Vini’yi komik okumaya başladım, güldü derken hop durdum “Ahmet Ege de benim gibi komik okuyor mu?”… “HAYIR”… “güzel okuyor mu peki?”… “hayır ama biraz güzel okuyor vuhanaaaaa” ağlamaya başladı. Öyle içli ağlıyor ki gözyaşları sicim gibi akıyor yanaklardan. Hemen sarıldık tabii, katıla katıla ağladı, sakinledi.
“Arkadaşın okuyor ama sen okuyamıyorsun”… “bütün arkadaşlarım okuyor” (bundan pek emin değilim, zira isimleri sayamadı, abartmış olabilir)… “okuyamadığın için ama onlar okuduğu için üzülüyorsun”… “ben de okumak istiyorum”… “bazı çocuklar bazı şeyleri biraz daha önce yapabilir, sen de Almanca’da daha hızlı öğreniyorsun”… Almanca filan umurunda değil!  “BEN DE OKUMAK İSTİYORUM!”
Yok takmış. Ulen Ahmet Ege sen de bizim çocuğun yetenekleri ölçüsünde bir gelişme göstersene be çocuğum, ne halt etmeye 5 yaşına basmadan öğrendin okumayı.
Başıma bunun geleceğini hiç düşünmemiştim. İlker dediğim gibi 5-6 yaşında filan okumayı öğrenmiş kendi kendine. Bizim okulda da vardı böyleleri, okula okumayı öğrenmiş olarak gelenler. Ama Arca’nın önceden okuması ile ilgili bir temennim, bir çalışmam olmadı. İl halk kütüphanesinin okul öncesi bölümü kapasitesinde bir kitaplık yapmamızın sebebi okula gitmeden okumayı öğrenmesi değil, kitap sevgisi aşılamaktı. Zira elimizde bir adet 5 yaşında okumayı sökmüş amma velakin okulda hep çok sıkılmış, ne okumayı ne yazmayı sever, eline aldığı tek yazılı kaynak telefon olan bir örnek ile 7 yaşında ilkokulda okumayı öğrenmiş amma velakin okulu, okumayı, öğrenmeyi hep çok sevmiş ve elinden kitap düşmeyen başka bir örnek var. Yani el kadarken okumayı öğrenmek hiçbir şeyin kriteri değil, okuma sevgisinin hiç değil.
Ahmet Ege yavrusunun hanemize kazandırdığı bu hırstan ötürü tebrik (!) ediyor, kendi numunemize dönüyoruz.
“Okumak istiyorsun yani?”… “bana okumayı öğretir misin annem?” …
Ulen ne bileyim ben? Öğretmenlikten öğretmekten yana hiçbir bilgim, ilgim, yeteneğim yok. Okumayı öğreneli neredeyse otuz sene olmuş. Hem öyle kolay mı yav! Koskoca ilkokul öğretmenleri bunun eğitimini alıyor.
Arca’ya sorayım bari dedim, harbiden bilmiyorum çünkü. “nasıl öğretebilirim Arca?” “Okurken böyle böyle yapacaksın”
Yer cücesi yolunu da bulmuş. Parmağının ucu ile heceleyerek okuyorsun, ama çok yavaş okuman ve kitabı da iyice yaklaştırman gerekiyor. Bu yöntemle okunuyor artık kitaplar.
Sesimi çıkarmıyorum. Böyle de öğrenemez nasıl olsa, akışına bırakıyorum, yoksa öğrenir mi yav? Kendimi bir yokladım, istiyor muyum istemiyor muyum öğrenmesini. Bizim evin iki yetişkin örneği geldi yine aklıma ve aslında o ikisinden tamamen bağımsız bir kişilik olan üçüncü şahsiyet. 
Ve sonra fark ettim ki fark etmez. Yani benim ne istediğim fark etmez. Öyle işte… Şimdi heceleye heceleye okuyoruz kitapları. İyi tarafından bakalım, yeni kitap istemiyor zira bütün kitaplar artık yepyeni bir yorumla okunuyor, hepsi sanki ilk defa okunuyor gibi.
Sa-kar ca-dı vi-ni ve ko-ca ka-ra ke-di-si Vil-bur….

7 yorum:

Unknown dedi ki...

5yaşını yeni bitiren kızım 1,5 senedir okuyor ve akabinde yazıyor(büyük küçük harf karışık, elbette mükemmel değil, ancak okunabilir ve anlaşılabilir nitelikte). O da sizin gibi ciddi bir kütüphaneye sahip, okumayı, okutmayı, bazen de kendisince anlatmayı çok seviyor. Benim de öğretmek gibi bir yaklaşımım olmadı, tam tersi sorularıyla beni zorladığında, ilgilenmiyormuş gibi görünmedim ama elime kalemi hiç bir zaman da almadım. Tamamen kendi ilgisi çerçevesinde, önce kitap okurken '' anneciğim, bu sayfada hiç ''o'' yok'' diye başlayan serüven harfleri tanıma, sesleri yanyana getirme ile hızlandı ve şu anda herşeyi okuyor. Burada 2 sene devam ettiği montessori okulunda her hafta bir ses tanıtımı ve o ses ile başlayan objeleri okula paylaşım günü olarak taşımaları da etkili oldu bence, yani Ada en başından beri harflerin isimlerini değil seslerini tekrarlardı kendince ve harfleri tanıyıp yanyana getirmeye başladığı anda olayı bitirdi. Evet bazı şeyleri erken kavramaları benim de aslında çekindiğim bir konu, keza kreş sonrası direkt ilkokula başlaması konusunda okulumuzun önerisi bizi bayağı zor bir sürece soktu, ancak şu anda İngilizce programı yoğun bir anaokuluna devam ediyor ve bu seçimden ötürü pişman olmadık, sıkılmıyor, herşey yolunda. Diyeceğim o ki heveslenmesi bence iyi bir bakıma, ama bunları erken yaşaması da bir avantaj değil. Bu arada anaokulunda ses ve harf çalışmaları bildiğim bütün okullarda veriliyor, okuma kitapları vs de var, sizin okulunuzda da böyle bir uygulama varsa, pek yakında Arca kendi kitaplarını okuma zevkine erecektir...

yeliz dedi ki...

Cansu çok teşekkürler tecrübelerini paylaştığın için. Okumaya yönlendirici bir çalışma henüz yok sanırım seneye ana sınıfı olarak yapacaklar. Aslında dediğin gibi bir avantajı yok ama sakıncası da yok. Yine su yolunu bulacak bir şekilde:)
Sevgiler

ZEYNEP dedi ki...

Ben de evde okudum da gittim okula. Ama kalemimle defterim kitabım eksik olmaz cantamdan.. Erken okur ama belki hala cok sever okumayı? Hecelemek de super bir cozum olmus hayatta aklıma gelmezdi:) bizde de tam tersi bir durum yasandı. Okul ile biz hemen hemen aynı gunlerde sıpanın okudugunu ..Ozendırmeyın ama unutturmaya da calısmayın poh pohlamayın cok onemli birsey yapıyormus da sanmasın kendini vs diye uyarılar aldık. Zira zaten halihazırda ukelalıgın ust sınırlarında dolasıyor, seneye birinci sınıfta ben biliyorum ki bunlarııı deme ihtimali cok yuksek.. Birseyler sordugunda bunları seneye ogretmenin ogretecek gel bak suna bakalım deyip cevresinden dolanmaya calisiyorum..
Sevgiler

Cigdem dedi ki...

Henüz o asamalara gelmemis olsak da, nacizane yorumum birakiniz okusun, birakiniz ogrensin seklinde:). Ne oldugu önemli degil, Arca'nin konuya samimi ilgisi, buna senin saygi gösterip konuyla ilgili elinden geleni yapman aslolan, bu resim de olabilirdi, o zamanda boyasini, kagidini, o ortami saglayacaktin. 'Olay hirs degil de, samimi bir ilgisinin ihtiyaclarini karsilamak olunca, ve aslinda 6 yasina kadar bunun ne kadar degerli oldugunu düsününce, hatta sevinmelisin bu yeni okuma sekline . Nasil okumayi ögreniyor bu minnaklar seklinde gözlemlerini merakla bekliyoruz:).

Adsız dedi ki...

Yelizcim ben 5 yaşında 1. sınıfa başladım. Ve kısa sürede okumayı öğrendim. Fakat aileden verdiğin iki örnekteki gibi okumayı sevmek 5 ya da 7 yaşında okumayı öğrenmekle alakalı bir durum değil. Okumayı sevmek; ebeveynlerin okuma teşviki, örnek olması ve okuyacak kişinin sevdiği kitaplarla başlaması ile gerçekleşiyor. Ben doğru zamanda doğru kitaplarla başladım. Ve şuanda okuduğum kitapları saymayı artık bıraktım. 1. sınıfa başlamadan okuma öğrenmeye gelince ; bunun bazı sakıncaları var, mesela 1. sınıfa okumayı bilerek başladığında, okulda sıkılmak ve okuldan, sınıf ortamın soğumak gibi... Okumayı öğretmenin tabii ki yöntemleri var. Ve bu yöntemler güzel ülkemizde zaman zaman müfredat doğrultusunda değiştirilir. Bazen heceleme yöntemiyle, bazen harf yöntemiyle, ses yöntemiyle, kelime yöntemiyle öğretilir. Babam hem sınıf, hem de branş eğitimi almış bir öğretmen. Aralık'ta 6 yaşından gün alacak yeğenime 1 sınıfa başlamadan okuma öğretmeye karşı. ''İstesem bir haftada bu velete okumayı öğretirim ama sonra okula başladığında diğerleri öğrenirken sıkılır '' diyor :))) Pelin / İzmir

Unknown dedi ki...

Yelizcim sen ve Arca çok iyi bir yol bulmuşsunuz, eğer çocuk öğrenmekmistiyorsa ve soruyorsa "Be ne?" "Burda ne yazıyor?" gibi ona doğrusunu söylemek gerekir ama sormadığı durumda da bak burda bu yazıyor diye kendimizi öne atmamalıyız, nacizane herkese verdiğimiz tavsiye:) Ve bu yolu Arca'nın bulması bence okumayı öğrenemsinden daha önemli bir şey, Okumayı öğrenirse okulda sıkılır ama öğrenmese de başka problemlerle yine sıkılacak yani illa ki birşeyler olacak:)

sessiz balik dedi ki...

İlkokula gittigimde okuma yazma biliyordum ama bu birtek bendim digerleri bilmedigi icin sınıfta sıkıldım.tahminim arca tek olmaz baksana arkadası varmıs okuyan.ögretme ama ögrenmesine mani de olma