3 Ocak 2011 Pazartesi

Dersimiz : Çalışan anne

İster istemez çocuğuna kötü söz söylediğin veya bağırdığın olur. Her zaman dişlerini sıkmayı ve çileden çıkarıldığın zamanları geçiştirmeyi başaramazsın. Anne olmadan önce de insandık, hala insanız.

Anne olmak bizi ne insanüstü yaptı ne de insanlıktan çıkardı.

Sadece bir insan yavrusu dünyaya getirdik, bu yavrunun bir insana dönüşmesine tanıklık ve rehberlik ediyoruz. Hani öyle aman aman abartılacak bir şey yok. Peşinen söylüyorum zira blog dünyası anaları nedense diğer ana türlerinden kendini farklı bir yerde görür, yok öyle bir şey. Önce insanız.

Blog anaları demişken, çok okur çok araştırırız ya, pek severiz bilimsel araştırmaları. Severiz kendimizden bir şeyler bulalım isteriz, illa ki buluruz. Bilmem kaç tane denek üzerinde yapılan bilmem ne araştırmasında % bilmem kaçlık kısma girer bizim hal vaziyetlerimiz.

Etiketlemek etiketlenmek, bunun üzerinden sonuçlara varmak en birincil keyfimizdir. “Çalışan anne” en sevdiğimiz etikettir. Pek çok şeyin açıklamasıdır.

“Eh çalışan anne tabii ne yapsın akşama kadar evde yok.“
“Eh anası çalışıyor tabii her istediğini yapar çocuğun”

Bizim çocukluğumuz zamanını hatırlıyorum, çalışan annelerin çocuklarına burun kıvrılırdı. Öyle ya bakıcı bakar büyütür, ya da daha şanslı ise anane babane elinde şımarır, kaç evin çocuğudur, şımaracaktır elbette. Öğretmen çocuklarına biraz daha sempati ile yaklaşılırdı. Eh onların anaları daha fazla süre evde.

Bunları çok duyduk ama yine de çalışan kadın olmak üzere yetiştirildik!

Öte taraftan çalışan annenin suçluluk duyduğu öyle çok dile getirilir ki suçluluk duymuyorsan, bu defa suçluluk duymadığın için suçluluk duyarsın ve vicdanın sızlar. O vicdan var ya o vicdan illa ki sızlatılacak.

Çocuğuna oyuncak, kitap vs alırken biraz daha düşünürsün, olmadı savunmaya geçersin, ama ama ama.. lar uzar gider.

Dersin ki yok öyle değil böyle! Yok benim derdim daha çok oyuncağı olsun değil, yok ben tüketmiyorum, ahan da filancanın anası çok şey satın alıyor, yok ben ikinci el alıyorum, beriki ucuzluktan almış, ha o zaman iyi, güzel.

Etrafına bir çeşit kendini ifade etme tuzağına düşersin.

Yazık ki sen ne kadar çok kendini ifade etmeye çalışırsan ne kadar debelenirsen o kadar batarsın.

Dünya kadar araştırma var gülüm sen kime konuşuyorsun! Biz seni bilmiyor muyuz? Sen çalıştığın için, yeterli sevgiyi vermediğini düşündüğün için çocuğun doyumsuz, sen tüketicisin, çocuğuna sınır koyamıyorsun, suçluluk duyduğun için daha pahalı oyuncağı alıyorsun.

Ve sen istediğin kadar…

“Yok benim vicdanım sızlamıyor, ben sadece iş haricindeki zamanlarımı ondan ayrı geçirirsem, vicdanım sızlıyor ve iş haricindeki her dakikamı onunla geçirmek, ondan çalmamak istiyorum” de,
İstediğin kadar “çocuğuma sınır koyuyorum, kesinlikle şımartmıyorum”
“ama benim velet tam kitap kurdu, Noel baba ne getirsin diye sorunca kitap diyor Allah canımı alsın” diye savunmalara geç,

Sesin, toplum tarafından kabul görmüş yaftalar arasında cılız bir tondan öteye geçemiyor.

Yani benim sesim: )

Pek yapmadığım bir şeyi yaptım, bu durumun üzerinde pek çok düşündüm, kafa yordum. Kendimi acımazsızca masaya yatırdım. Öyle ya, bir şekilde kendimle bu yafta-savunma işini çözmeliydim.

Ya savunmalarıma devam edecektim, ya da “evet abicim, para benim keyif benim hatta çocuk benim alırım da şımartırım da” deyip dayılanacaktım ya da…

Ya da… anneliğin tadını çıkaracaktım!

Kötü bir anne miyim?
Çocuğuma yeterli sevgi, ilgi, özgüven verebiliyor muyum?
Çalıştığım için suçluluk duyuyor muyum?

Hep kendime sormuştum, hep kendi içimde ya da İlkerle tartışmıştım bu konuyu, hiç birinci dereceden önemli insan yavrusuna danışmamıştım.

22 aylık el kadar bebe, araştırma sonuçlarından daha mı iyi bilecekti?

Öğleden sonra yaklaşık iki buçuk saatlik öğle uykusundan sonra, yarım tencere tavuk çorbasını mideye indiren Arca’nın kudurması gelmişken, Göztepe parkına gitmeyi totom yemediğinden, kapalı alan oyun-park yerine apartmanın önüne indiğimizde…

Evlerine dönmekte olan apartman sakinlerinin şaşkın bakışları arasında…

Hava sıcaklığı yaklaşık 8 C…

Lahana Arca ev hali beni böcekli eldivenleri ile zor tuttuğu kaynana zırıltısı ile kovalıyor…

Çığlık çığlığa yakalıyor…

Astronot Arca kavuşamayan kolları ile bacağıma sarıldığında, buz yanağından öptüm, döndü, iki adım attı, “seni seviyorum biliyorsun di mi” dedim. Tekrar dönüp sarıldı.

Ben cevabımı aldım, anneliğin tadını çıkarıyorum :)

11 yorum:

Fatma dedi ki...

Evet işte bu:) Çok güzel bir cevap.

Deli Anne dedi ki...

alıp vermekten helak düştük yahu! artık rahat bıraksak kendimizi de, çocuklarımızın tadını çıkarsak keşke!

laleninbahcesi dedi ki...

süper bu dur işte... her şeye kafa yormak gereksiz, önüne geldiği gibi yaşa...
sevgiler ikinize de ay üçünüze de...

ÇokBilmiş dedi ki...

Ben de çalışan anne çocuğuyum. Tam da senin söyldiğin gibi alışveriş yapmaktan zerre hoşlanmayan bir kitap delisiyim. Küçükken de öyleydim. Annenin çalışıyor olup olmaması ile çocuk terbiyesi arasında nasıl bir bağ kuruluyor acaba, anlayamıyorum.
Ben evden çalışmayı seçmiş bir anneyim, bakalım annemin bana aşılayabildiği tasarruf felsefesini kızıma aşılayabilecek miyim?

yeliz dedi ki...

fadiş:)

valla doğru deli anne, bi rahat bırakmadık kendimizi. hep kapitalist toplumun dayatmaları bunlar:)))

yeliz dedi ki...

sevgili lale,
derin düşünmek çok yıpratıyor beni, özellikle çocuk konusunda daldım mı çıkamıyorum. bıraktım artık:)

yeliz dedi ki...

derler ki çok bilmiş anne kendini suçlu hisseder, maddiyatla çocuğun sevgisini satın almaya çalışır. çok dokunuyor bu bana. bu kadar mı sevgisiziz böyle mi görünüyoruz karşıdan? üzücü...

annesininmimosu dedi ki...

çok güzel...sonuna bayıldım...
her anne,çalışan çalışmayan bu düşüncelere kapılıyor.
önemli olan seninde yazdığın gibi sadece anne olmak.anneliğin tadını çıkarmak
sevgiler

k.i.s.d. dedi ki...

Ben senin anneliğini beğeniyom Yeliz, Nasrettin hoca ve oğlunun eşeğe muamelesiyle ilgili fıkra misal, kulaklarını tıka, yoluna devam et arkadaşım.

yeliz dedi ki...

haklısın annesininmimosu, tuzaklara düşmeyip yolunda gitmek aslolan.

yeliz dedi ki...

canımsın kisd:)