31 Ocak 2009 Cumartesi

5. cümle

Korkunç bir haftaydı. Hani robot gibisinden. Bütün hafta hep tekrarlanan birgün gibiydi. Aynı saatte kalk, haldır haldır hazırlan, arabaya bindiğinde nefes nefese kalmış ol. İşe git, çalış, çalış, hatta akşam geç çık. (Mukaddes haklısın yoruyorum hala kendimi ama haftaya son) Akşam birşeyler atıştır ve erkenden uyuyakal!!!
Bu rutin beni öyle sıktı ki perşembe bütün gün dokunsalar ağlayacak gibiydim. Nitekim eve gelince salya sümük ağladım. Mobilyalar gecikiyordan başladım, temizliğe kadını ne zaman alacağızdan çıktım. Halbuki çok 3-4 hafta önce bebek mobilyasına karar vermemiz gereken günlerde İlker yetişmeyecek diye çıldırmışken ben onu teselli ediyordum, ya nolucak nasıl olsa Durudan kalan beşik var, zaten odasına geçmeyecek hemen diyordum. O gün ben bastım yaygarayı. Bana böyle geliyorlar arada. Düdük gelince nolucam bilmiyorum.
Dün sonunda tam 1,5 yıldır beklediğim laptopum geldi. İzne ayrılacağım ya, sonunda yetiştirdiler. Tüm gün ayarları ile uğraşmaktan iş yapamadım ve bugün evde çalışmaya devam ediyorum!! Bu sebepten Hülyanın davet ettiği İzmir Blog Buluşmasına gidemiyorum:(
Göbüşüm kocaman oldu. Sanırım ayaklarımda ödemler oluştu, ayakkabılar hafiften sıkmaya başladı. Haftaya Zeyneple Tufanın nişanına ne giyeceğim bilmiyorum, İlkerin eşofmanı belki de!!! Bugün tartıldım, 13 kilo almış durumdayım. Hani son ay pek kilo alınmazdı??? Yerim onu söyleyeni!!! Zaten herşeyi yiyorum. Aç kalınca fenalaşıyorum, sonra meyvalara bir yumuluyorum, aynı anda elma, kiwi, portakal! Ben haftada bir elma yiyen şahıs, şimdi günde bir kilo yiyorum. Ama Bebiş meyvalara çıldırıyor, içerde taklalar atıyor, hatta amuda kalkıyor. Yani kendim için yiyorsam namerdim:))) Ablam tüm hamileliğini bu cümleyle geçirmiş ve doğuma 94 kilo ile girmişti:)

Haftaya 2 gün izin kullanacağım. Birinde büyük temizlik var. Mobilyalar geldikten sonra olsun diyorduk ama olmuyor işte. Sonraki gün SSK ya gideceğim, detayları öğreneceğim, zira 37. hafta çalışmaz raporumu kendi doktorum cumartesi günü verecek.

özgüranne 5. cümle için beni mimlemiş.


1. yakınınızda bulunan ilk kitabı alın.
2. 161. sayfayı açın.
3. 5. cümleyi okuyun.
4. Blog sayfasına yazın.
5. En güzel cümle ve en güzel kitabı seçmeyin.Sadece yakınınızda olan ilk kitabı alın.
6. 5 blog arkadaşınıza yollayın.

Efendim kitabımız (kendisi mutfak ile WC arasında mekik dokuyor, sabah kahvaltısının değişmez menüsü)
Annelik ve bebek bakımı
Elizabeth Fenwick


161. Sayfadaki 5. Cümle:
Unutmayın ki, bebeğiniz henüz yuvarlanmayı öğrenmemiş de olsa yüksek yerlerde hatta yatakta bile yalnız bırakmamalısınız.

Büyüme, Gelişme Öğrenme Bölümündeki ilk 6 Ayda bebeklerin davranışlarını anlatan kısımdan alınmış. Tombik cıbıl bebek fotografları var, bayılıyorum, çok komikler.

Peki ben kimleri mimliyorum???
Mukaddes
Hülya
Ruh dağı
Zeren
Zühre

Mutlu haftasonları...

24 Ocak 2009 Cumartesi

36. hafta kontrolü ve M&S Operasyonu


Bugün ilk defa öğlen randevusuna gitmek zorunda kaldık. Öyle gecikmeler olmuş ki, yarım saatten fazla bekledik muayeneye girmeyi. Bugün 35. haftanın son günüydü, 36. haftaya giriyoruz.
Bizim velet 2600 gr olmuş, yani 3 hafta önce gittiğimizden bugüne 800 gr almış, ben 1,5 kilo almışım. Son haftalarda her hafta yarım kilo almaya artık alıştım da, bebeğin 800 gr ına pek sevindim. Ben şu anda +12 kilodayım, 14-15 kilo ile hamileliği tamamlarım herhalde, ah bir de o tek ay içinde aldığım 5 kilo olmayacaktı ki, ne biçim kurtulurdum o kilolardan:)) Şimdi artık biraz kasacağız.
Veletin koca kafalı olacağı kesinleşti. Sonra doktor bu çocuk uzun olacak dedi. Nasıl yani olduk? ben 1,60 İlker 1,70 olunca insan uzun çocuğa pek ihtimal veremiyor. Tabii doktor düzeltti, sizlere göre uzun olacak şeklinde:) Orası kesin.
Doğum tarihini 20-24 şubat gibi verdi, daha önce de olabilir dedi. Bu arada geçen sefer verdiği karışımdan içtiğimi zannetti (hani şu bebeği tosun yapacak olan) ben de hiç bozmadım. Belki son haftalarda uygulayabiliriz.
2 hafta sonra tekrar gideceğiz, bu defa SSK için çalışamaz raporumu verecek. Resmen de iznim başlamış olacak.
Sırt ağrılarımdan ve kaburgalarımdan bahsettik, nolur derdime bir çare dedik ama yok çekeceksin dedi. Ayaklarımda şişlik, ödem pek yok, acayip bir ağırlık da yok üzerimde, hala hoppala bir tipim ama bu sırt ağrıları bazen nefesimi kesiyor ve çekmek zorundayım.
Doktor acayip rahat, hiç kasmıyor, hani bazen diyorum acaba takmıyor mu ama Gülnur teyzemiz de aynı tutum içinde olunca da konduramıyorum. Tecrübeli bir doktor olmasına veriyorum. Herhalde Arcanın sağlığı yerinde diye pek triplere girmiyor. Bakalım zaman ne gösterecek? Yenidoğan sünneti olayını sorduk. Hastanede hemen doğumdan sonra yapılabiliyormuş. Hem de okuduklarımız doğruymuş, doktor da şiddetle tavsiye etti. Sağlıklı doğmasından sonra hemen yaptıracağız, göbek bağı düşerken o da iyileşecek, olası idrar yolu iltihaplarından ve 5-6 yaşına geldiğinde pipisinden yapılan pilavı yemekten kurtulacak :))
Hazır Alsancak'a inmişken bugünün alınacaklar listesi çıktı ortaya. Hepsi benim için. Önce tek kullanımlık kilotlardan aldık, Jokerde varmış , teşekkürler Hülya. Kimisi kullanmamış ama her ihtimale karşı bir paket atıyoruz hastane çantamıza.
Sonra terlik, twiggyden pembiş terliklerden buldum, indirime girmiş iyi oldu.
Asıl dert sabahlıktı. Bir gecelik bir de pijama takımım var ve ikisi gri+pembe olmasına rağmen tonları farklı olduğu için ikisine de nasıl bir sabahlık uyduracağım derdine düşmüştüm bir ara - sanki hayatın sonuymuş gibi!! kokoşuz ya:) - . Çok dolaştım ama bıraktım sonra işin peşini. Alt tarafı üzerime geçireceğim işte. Neyse Alsancakta birkaç çamaşırcı denedik, tam bir tanesinde karar kılmıştım, ama içime de bir türlü sinmiyordu, çünkü pembe poların üzerinde koca koca kalpler var. Alacaktım neredeyse, İlker dedi ki M&S a da bakalım içimizde kalmasın. Tamam dedim çıktık, ama en azından bu alakasız sabahlığı alırız diyorum içimden. M&S te tam gözüme bir tane kestirdim, hem düz renkli hem polar, hem pijamanın ve de terliğin pembesinden, hem kısa hem de benim bedenimden!!! Yani gerçek olamayacak kadar güzel bir düş gibiydi derken önümdeki hamile kaptı, birkaç geceliği de aldı. Dünyam yıkıldı, bir taraftan da bunun beyazı vardı diye soruyor, tezgahtar o tek kaldı diyor. Biliyorum Agoradaki mağazada da yoktu bundan !! İşte benim bittiğim andı. İlkere dedim ki ben bunu bekleyeceğim, deneyecek, beğenmezse ben kapacağım. Fiyat da inmiş yarıya bırakır mıyım!!! Yorulmuş hamile pozunda iliştim deneme kabinlerinin önündeki pufa, inceden kesiyorum gebeşi. İlker de gelemiyor yanıma, diğer kabinlerde iç çamaşırı deneyenler filan var, onu içeri gönderdim, bana deneyecek birşeyler bul dedim ki kabine girerken inandırıcı olsun. Vakit geçmek bilmedi, gebeş sevimsiz bir gecelikte karar kıldı, benim sabahlığı bıraktı kabinde, tam dalacağım içeri başkası girdi kabine, haydaaa!! Neyse bu defa kalktım ayağa bekliyorum kabinin başında. Diğer kabinlerden çıkanlar buyrun buraya girin diyor, yok diyorum, ben buraya gireceğim. İçimden diyorum ki az kaldı, hedef çok yakınımda. Bekledim, kabin boşaldı, İlkerin getireceği sözde deneyeceğim parçayı beklemeden daldım içeri, orada beni bekliyor. Hemen giydim üzerime, bingo!!! tastamam oldu, İlkere bile göstermeden kasaya gittim, sanki ödemeyi yapmazsam biri elimden kapacak. O sabahlık benim oldu, M&S operasyonu başarı ile tamamlandı. Ha çok mu süper birşey? belki değil ama benim için en uygun seçenekti, hele bu çılgın indirim zamanında bundan daha uygununu bulamazdım.

Kısaca benim hastane cicilerim tamam!! Az önce eksiklerin listesini yaptım, genelde bebek kozmetikleri ve benim için göğüs kremi ile pompası kalmış. Şimdi uyuyakalmış İlkeri kaldırıp, çamaşırları asıp akşamki uykusuzluğun tadını çıkarırcasına uykuya teslim olacağım.

gecenin tam üçündesin ....

dertlerin en gücündesin diye mi devam ediyordu o şarkı?
Annemde yemek yedikten sonra uyuyakalmayayım diye eve kaçtık, evde uyuyakaldım, saat 10 buçuk filan.
sonra üçte çişe kalktım, biraz su içtim, velet başladı hıçkırmaya. Ya oğlum ben içiyorum suyu sana noluyor!! hıçkırığın gitmesini beklerken uykum kaçtı. Kitap okudum, olmuyor, bari İlker uyanmasın diye kanepeye gittim, okumaya devam, 1-2 saat sonra uyuyakalmışım. İlker meraklanmış, hemen kendisine hötledim!! "Bozuk çıktı bu çocuk, al bunu nerden bulduysa geri ver yenisini versinler!!! uyutmuyor yav"

Bu hafta öyle yoğundu ki, ağlayacaktım neredeyse. Gideceğim ya herkes birşeyleri bitirmemi istiyor, görevlerimi paylaştırdıklarım sürekli beklenti içinde, bunu nasıl yapıcam? kiminle irtibat kurucam vs... Yapılacakların listesi aynı gün için otuz maddenin üzerinde. Herkes benden birşey istiyor, kimse yardıma ihtiyacın var mı demiyor:) Böylece her akşam yedi buçuklarda işten çıkmak zorunda kaldım. Ofistekiler tek başıma ofiste kalmamdan pek hoşlanmıyor, endişeleniyorlar, koca göbüşümle düşer kalırım diye:) Öyle ağırlaşma yok üzerimde, merdivenleri hala hoplaya zıplaya inebiliyorum, çıkarken tık nefesiz o ayrı. Akşamları da haliyle 10 dedin mi uyuyakalıyorum. Bu uyuyakalmaların 3. trimasterda ortadan kalkacağını söylemişti doktor, zavallı İlker bilime güveniyordu ama normal hamile değilim ki, hergün 60 km araba kullanıp, en az 10-12 saat çalışıyorum hem de durmaksızın.

Ama az kaldı, bu hafta yine full time işteyim, sonraki hafta son haftam ama geçen yıldan hala yıllık iznim var, arada birkaç gün kaçamak yapacağım, tabii mümkün olursa:) İlkere kalsa tüm haftayı evde geçirmeliyim ama ben o kadar iyimser değilim.

Bugün doktor kontrolümüz var. Çok merak ediyoruz cüceyi. Bakalım doktor dede neler diyecek.

P.S. : Bu arada antibiyotiğin etkisi ile İlkerin karın ağrısı geçti, son yapılan kan testinde de kayda değer birşey görülemeyince kolonoskopi ertelendi. Tabii İlkerin canınca minnet!!! Bence olsa ve kesin teşhis konsa daha iyi olurdu ama doktor kararı yapacak birşey yok. Şimdi ikinci nöbeti bekleyeceğiz.

18 Ocak 2009 Pazar

Gündem

Şimdi gündemden notlar...
* İlker, aldığı antibiyotiklerin etkisi ile en azından yüksek ateşten kurtuldu. Ama ağrıları devam ediyor. Perşembeye kadar bekleyeceğiz. Sürekli evde olmaktan sıkıldığı için dün biraz dışarı çıktık, ağrılarına olmasa da psikolojisine iyi geldi. Hastalığı bir yana iştahsızlığı beni çok etkiliyor. Acayip yemek yemeği seven insan, günlerce sadece çorba içti, pizza, hamburger, nutella ve bilimum kaka gıdalara ilgisi tamamen yok oldu. Ama dün akşam nohut pilav ikilisinden eskisi kadar yiyince, derin bir oh çektim.

* Artık bizim velete ismiyle hitap etmeye başladık, öyle alıştık ki, doğunca da düdükcan diyeceğimizden endişeliyim. Son kararımız ARCA!! Çok ender rastlanan bir isim olması biraz soru işaretleri bıraksa da, güzel anlamları var. Türkçede anlamı, temiz, namuslu. Sonra eski Rumcada yağmurdan sonraki toprak kokusuna derlermiş ARCA.

* İlkerin hastalığı yüzünden Arca'nın odası ile ilgilenememiştik. Pazar gününün planları arasında avize ve halıyı halletmek var. Bir de küvet alsak iyi olacak, ablam birilerine vermiş galiba. Birimiz hamile birimiz hasta olunca, öyle deliler gibi yoramıyoruz kendimizi. Hatta heryere benim arabayla gidiyoruz, malum İlkerin düz vitesi kullanamıyorum, İlker fena olursa ben eve döndürebileyim diye:) Biraz paranoyaklık var, kesin!!!

* Bu arada benim artık hastane çantamı tamamlamam lazım. Ne de olsa bugün itibariyle 35. Haftaya girmiş durumdayız. İlkerin annesi bana bir gecelik bir de pijama almıştı. Hiç sevmem ama sabahlık da lazım olacak. İkisine uydurabileceğim bir sabahlık bulmak zor. Dün çıktığımızda biraz bakındım, ama yok. Bugün yine bakacağız. Sonra terlik lazım. Emzirme sütyenlerim, göğüs pedlerim, çorap, Arca'nın cicileri hazır. Atılabilir çamaşır almalı, göğüs kremi, Arca'nın kozmetikleri hep eksik. Daha çok varmış gibi geliyor diye sallayıp duruyorum.

* İlkerin kardeşi İlknurun eşi Emre askerden dönüyor bugün. Erkek kardeşim yok, ama kendisini çok çok sevdiğimden hiç sahip olmadığım kardeşim gibi görüyorum. Gerçi yaklaşık 2 m boyunda ve iri bir arkadaş, yani kardeşim olamayacak ölçülere sahip:)) Son görüştüğümüzde ben henüz 3-4 aylık hamileydim ve tabii üzerimdeki 11 kilodan eser yoktu, sanırsam koca göbüşümü görünce şok olacak:)

* Şirket 2008 yılında gösterdiğim yüksek performansıma istinaden bana bu yıl fazladan prim ödemeye karar vermiş!!! Pek iyi oldu tabii. SSK'nın doğum izninde olduğum zamanın ücretini izin sonu vereceğini düşünürsek ilaç gibi geldi bile diyebilirim. Bu para başka zaman gelseydi, keyifle harcardık, ama ebeveyn olma yolunda tasarruf etme durumunda olduğumuz için dokunamıyoruz, içimiz gidiyor:( Bu hoş jesti, maaşıma hiç zam yapılmayacak olmasına da bağlamıyor değilim hani. Malum piyasalar fena, birlikte çalıştığımız şirketler batmakta. 2009 muamma!!

* Gündemin son maddesi sırt ağrıları. Uyusam da yürüsem de bir türlü geçmiyor. Hamile yogasını ihmal ettiğim için mi bilemiyorum, son günler epey arttı. Cuma günü bir türlü uzun uzun oturup çalışamadım. Bu sabah da beni yine cin gibi dikti havaya. 5 tane yastıkla biraz sırt üstü yatmayı deniyorum, ama böyle de uyunmuyor ki.

İlker hala uyuyor, şimdi çayı demleyip dışarı çıkacağım. Şansım varsa sıcak ekmeğe denk gelirim. Hem yürüyüş olur, güzel bir kahvaltı yapalım, şöyle yumurtalı ballı, taze ekmeği zeytinyağına banalım, domatı peyniri katık edelim, oh ne güzel...

15 Ocak 2009 Perşembe

Çaresizlik

Çaresiz kalmak çok fena!! İlk defa Pazar günü ilkerin mide ağrısı başladı. Yediklerindendir desek, tüm haftasonu aynı gıdalarla beslendik, bende birşey yok? Sonra pazartesi ateşi çıktı, ağrı devam. Salı ağrı aşağılara inerken, ateş bir inip bir çıkmaya başladı. Tabii kendileri inatla doktora gitmiyor!!! Sonunda ikna oldu, ateşi 38 üzerine çıktığında Salı akşam üzeri doktora gittik. Apandisitten şüphe edildi doğal olarak ama öyle çok şiddetli ağrı olmadığı için emin olunamıyor. Ultrason, kan, idrar tahlili ve 2 uzman doktorun “allah allah” dudak bükmeleri ile eve yollandık. Ertesi gün tomografi çekilmesine karar verildi. Zira teşhis konamıyor. İlkerin babası FMF, kardeşi Crohn hastası olunca genetik bir sebep aranıyor ama bulunamıyor. Bugün tomografi sonuçlarına göre de bir teşhis konamadı. Haftaya kolonoskopi ile parça alınarak incelenecek. Crohn üzerinde duruluyor. Ateş kesici ve antibiyotik verildi. En azından belki bundan sonra rahatlayacak. Ama birkaç günün sıkıntısı dün akşam patladı bende. Avrupa yakasını izlerken uyuyakalmışım, kalktım, ilker ateşler içinde yanıyor, nerdeyse havale geçirecek. Tam teşhis konmadığı için ilaç da verilmiyor. Hiçbir şey yapamıyorsun, elin kolun bağlı. Başladım ağlamaya sinirlerim bozuldu. İlker bana mı baksın kendine mi bilemedi. Hem kızıyorum kendime, ağlamanın anlamı yok diye, boşuna üzüyorum İlkeri de, hem de bir türlü durduramıyorum. Birkaç günün gerginliği hamilelik hormonları ile birleşince patlama noktasına getirdi galiba. Sonra ateş yine düşmeye başladı, biraz duruldum. Zaten ateş öyle ilginç ki bir düşüyor, bir çıkıyor. Düştüğüne sevinemiyorsun çünkü birkaç saat sonra yine çıkacak endişesi yaşıyorsun.
Bulgular tam olmamakla birlikte Crohn u çağrıştırıyor. İlknurda da böyle olmuştu, vücut bağırsağı yabancı bir madde gibi algılayıp savunmaya geçiyor, ileri safhalarda vücuttan atmaya çalışıyor. Ömrünü ilaçlarını aldığın sürece normal geçiriyorsun ama pekçok şeye dikkat etmen gerek, yediklerin çok önem taşıyor.
Ama tam teşhis henüz konabilmiş değil. Bu sebepten Crohn yakıştırması da yapmak istemiyorum. Bakalım zaman ne gösterecek?
Sadece çaresizliği hissetmek öyle zor ki, şimdilik dermanı olmayacak birşeylerin çıkmaması için dua etmekten başka birşey gelmiyor elden.

12 Ocak 2009 Pazartesi

nasıl geçti anlamadım

Ben bu haftasonundan birşey anlamadım.

Cumartesi sabah tam 6:30 da uyandım. Haftaiçi erken kalkamıyorum haftasonu da geç! Ama olsun İlkere kahvaltı hazırladım, sıcak börekleri çaylar ekmeksiz:) götürdük. Ufak tefek alınacaklar var. Artık atletlerimin hiçbiri bana olmuyor, göz kremim bitmiş, lens solüsyonum da, az biraz da ıhlamur, sıcak sıcak içilecek sütten başka alternatifim olsun istiyorum. Sonra annemi ve Duruyu alıp bize geldik, arkamızdan ablam. Yatağın altı tamamen kaldırıldı, doğumdan sonra yatağa örtülecek çeyizlik takımlar çıktı. Çoğunu hatırlamıyorum geçmiş üzerinden 7 sene. Bir takımın sadece nevresimini kullanmışım, rengi çarşafınınkine 2 ton atmış, annem kızdı bunlar kullanılır mı diye? e napıcaktım doğurasıya kadar bekleyecek miydim:) hepsini toplayıp eve götürdü, yıkayıp ütüleyecekmiş, doğumdan sonra kullanacakmışım. Ben öyle misafiri yatak odamda buyur edemem, ben yataktan çıktıktan sonra gelsinler, şeklinde çemkirdim ama insanların öyle ilk günlerden geldiği oluyormuş!! Napalım tecrübeye saygı, isyan etmenin anlamı yok, annemin bir bildiği vardır diye sesimi çıkarmadım.
Mevlüt de yapılırmış. Bebeğim için dua okunmasının bir sakıncası yok da umarım tanımadığım filanca teyzelerle evim dolmaz!!
Oda takımının kulplarını çiçekli böcekli istemediğimiz için özel olarak gidip kendimiz seçtik. Sonra bana pijama aldık. Bir de geceliğim var, şimdilik sadece terlik ve sabahlık eksik kaldı.
İlkerle bebek odası için raf çizdik, odanın yerleşimini Autocad de yaptık, mühendis çiftiz ya illa belli edicez:)Gerçi ben bezelye ayıklar ve şunu şuraya bunu buraya koyalım derken genelde İlker çiziyordu ama olsun, ben de ahkam keserek acayip katkıda bulundum.
Tepe Home dan aldığımız koltuğun boyutlarını bilmediğimiz için tekrar gittik. Pufu da ayrı yaptırıyoruz, oradakiler içimize sinmedi. Oturdum koltuğa, uzattım ayaklarımı puf varmış gibi, pufu ölçülendirken ve koltuktan elimde bebekle kendi başıma nasıl kalkarım testleri yaparken tezgahtarlar napıyor bunlar diye bakıyordu. AVM lerdeki indirimlere bakakaldım. Hiçbir şey alamamak ne kötü:( Hala ayaklarımın davul gibi şişmediğine ve mevcut botlarımı giyebildiğime şükrettim sadece.
Halıya nerdeyse karar verdik. Parça halı istiyorduk ama renkler hep aynı. Şöyle modern çizgili mavi tonlarında bir halı bulmak imkansız. Sonunda cin fikirli kocam duvardan duvara halılardan istediğimiz kadar kestirelim parça halı olsun fikrini ortaya attı ve acayip rahatladık. Samurun mavi bir halısında karar kılınacak gibi görünüyor.
Avize olarak ne alacağımıza karar verdik sayılır, mavi kocaman bir balon. Ama perdeler hala muamma. Sevmiyorum ben öyle pano olayını. Zaten kiracıyız. Sonra başka eve koyamayacağız, kalcak düdük gibi. Sadece mavi-krem tonlarında desenli bir tül perde ile güneşlik yeter bence. Daha o kısma gelemedik. Mobilyalar gelince düşünürüz.
34. haftada olduğum düşünülürse doğuma daha çok var diyorum ama bir taraftan da işe devam ettiğim için sadece haftasonları ilgilenebiliyoruz, bu da bize epey az zaman bırakıyor aslında.
Bebek için gerekli teçhizatın bir kısmı geldi. Hem oda termometresi hem de ateş ölçer olarak çalışan bir alet var, çok işe yarıyor, sürekli ilkerin elinde, benim ateşimi ölçmezse evin değişik bölgelerindeki sıcaklığı ölçüyor. Düdükcan gelmeden bozulacak alet. Sonra nemlendiriciyi geri gönderiyoruz çünkü bizce çalışmıyor! Ortamın nemini bir türlü 29% dan 30% a çıkaramadı, o kadar suyu odada kaynatıp buharlaştırsak 50% ye çıkardı kesin:)
Sterilizatör ve mama ısıtıcı tamam (ki bence daha bunlara gerek yoktu ama neyse, nasılsa alınacak) sadece göğüs pompası kaldı.
Haftasonuna temizliği sığdıramadım sadece 2 sepet ütümü bitirebildim, oysa evin pisliği "temizle beni" diye bağırıyordu ve ben bu haftasonu nasıl geçti anlamadım.
Bu arada düdükcan acayip kıpırdıyor, adını kıprakcan mı koysak diyorum. Dayanamadım doktoru arayıp sordum. Asıl kıpırdamazsa kork! dedi. Ama biliyorum işimiz zor!! Kendimizi hareketli bir çocuğun anne babası olmaya alıştırmamız gerekiyor şimdiden. Bunu ben demiyorum, tamamen doktor tavsiyesi:)

6 Ocak 2009 Salı

Yaşlanıyoruz!!

İlkerin 20 yıllık arkadaşı Tufanı ben de en az 10 yıldır tanıyorum. Bir süre onun da istanbulda yaşamışlığı var ve aynı zamanlarda İzmire döndük. Onunla ve yeni evlenen gül-orçun çifti ile hemen her hafta mutlaka görüşmeye başladık, okey partileri, tekne turları vs.. Kendisi bir türlü bizlerinki gibi bir evliliği- ilişkisi olmamasından mustarip idi.
Zeynepse benim 15 yıllık arkadaşım, hepimiz aynı dersaneye gittiğimizden İlkeri de en az 12 senedir tanıyor. Bursada okurken istanbula gelir ilkerde kalır, kaynatır, gezerdik. Geçen 12 yılda Tufanla ve Zeyneple ayrı ayrı çok görüştük, ama ilginçtir, onlar birbirini hiç tanımadılar. Bir yaşgünü partisine Tufan gelememişti, zeynep vardı, sonra düğünümüzde tufan Londradaydı, Zeynep bizimleydi. Zeynep çok kısa ve kötü biten evliliğinin ardından Mısırdan döndüğünde biz de İzmire yerleşmiştik. İlkere kocaman bir yaşgünü partisi hazırladığımda Zeynep gelemedi. Ama sonunda şeytanın bacağı kırıldı ve bir tekne gezisine ikisi de geldi, tanıştılar ve herşey böyle başladı. Şimdiyse 1 yıldan fazladır birlikteler. Her ikisini de ayrı ayrı tanıyıp hiç birlikte düşünmediğimiz iki dost evlenmeye karar verdiler. Bu cumartesi Tufanlar ailecek zeyneplere gitti ve isteme olayı gerçekleşti. Detayları almak için pazar öğleden sonra hep beraber Tufandaydık. Pastalarını yedik. Nişan düğün planları yaptık:) Tabii hep benim hamileliğim üzerine planlar kuruldu. En geç 1 ay içinde nişan olmalı ki ben düdükcanla tek beden gelebileyim. Düğün haziran gibi planlanıyor. Kilolarımın gitmeyeceğine eminim ama o 2 sene önce aldığım ve bir türlü giyemedğim tuvaletime sığmak için usta bir terzinin sihirli tadilatlarına güveniyorum:)
İlker ve benden çok konuşmuşlar çook. Tabii aileler ikimizi de çok iyi tanıyor:) Bunun gibi 6 çifti daha evlendirirsek cennete gidiyormuşuz da elimizde fazla malzeme kalmadı:)
O pazar öğleden sonrasında akşamdan kalan ikramları yeyip, fotograflara bakar, çay içerken birden farkettik ki aslında yaşlanıyoruz. Bizim pazar öğleden sonralarımız böyle miydi, çok değil 1 yıl önce, elimizde biralarla aynı kadro ya maç-film izler yada Kordonda bira patates yapardık. Şimdi annelerimiz gibi usul usul ev gezmesi yapıyoruz:) Çoluk çocuğa karışıyoruz, düdükcanın tekmelerini sayıyoruz. Kesin yaşlanıyoruz!!!

Demişken; İlker bir güzel hasta oldu. Sakınan göze çöp batar!! Şiddetli boğaz ağrısı ve sonrası nezleye çevirdi. Doktor kontrolüne bile benimle zar zor geldi. Bana bulaştırmamak için odamızı bile ayırdık. Çok koydu valla. Ama ne oldu??? ben yine de kaptım. Tüp bittiği için pazar günü kahvaltıya anneme gittik, boğaz ağrısı başlamıştı, öğlen malum Tufandaydık, akşamına da ben bittim, ter attım, çok beterdi. dün işten erken çıktım, eve attım kendimi 2 saat uyumuşum, bu sabahsa dünkünden daha kötüydüm ve işe gitmedim. Dün "çalışabilir" raporumu verdikten sonra bugün işe gitmemek enteresan bir ironi oldu:)

5 Ocak 2009 Pazartesi

33. Hafta doktor kontrolü


Bu cumartesi 32. haftamızı tamamladık. 5 hafta daha çalışabilir raporu almamız gerekiyordu. Allahtan bizim doktor SSK raporu verebiliyormuş, vesileyle hem randevumuza gittik hem de raporu aldık.
Efendim, bizim velet yine ters!!! 6 hafta önceki randevumuzda tersti sonra 2 hafta önce döndü dendi, bugün yine ters! Sabah sağ kaburgalarıma giren ve nefesimi kesen ağrının bir bakıma sebebi ortaya çıktı. Bir rahatsızlık da kasıklarıma giren ve tüm vücudumu sarsan ağrı, meğer bu da veledin baskısıymış. Öyle bir hareketli ki doğuma kadar daha 10 defa dönebilir, hiç şaşırmam.
Bizim düdükcanın kilosu ve gelişimi iyi!! yeay!!! 1800 gr. Doktor dede, minyon olmama rağmen kilolu bir bebek doğurabileceğimi söyledi, hatta 4-4.5 kilo doğmasını istiyorsam bana bir tarif verebilecekti. Önce çok gerekli mi dedim, yani 3.5 kilo doğsa daha ne isterim. Ama yine de tarifimi aldım. Hergün; 1 litre süt, 1 muz, 1 elma rendesi, 2 yumurta sarısı ve bal mikserde karıştırılacak ve içilecek. Bunu içebileceğimi pek sanmıyorum:) Bunun yanı sıra ben son 6 haftada 3 kilo almışım, bunun 1 kilosu bebeğe gitmiş ama şu anda +11 kilodayım. Her hafta 500 gr alıyorum artık rutine bindi. Bu gidişle 15 kiloyu tamamlayacağım.
Tokluk kan şekeri testim henüz yapılmamıştı, yapılır diye aç karnına gitmiştim. Nitekim tam zamanıymış. 2 hafta önce Gülnur teyzeme gittiğimizde şekerimin düşük olması sebebi ile tokluk kan şekeri baktırmaya gerek yok, genelde kilolu hamilelerde baktırıyoruz ama istersen baktıralım demişti. Aslında 4 defa kan aldırmak pek bi deli işi ama, 4 sene kadar önce vertigoyu teşhis edemeyince acilde yaptıkları testlerin sonucu olarak hastane bana bir yazı göndermiş, gizli şekeriniz olabilir, dikkatli olun demişti. Kendim için gitmemiştim ama Allah biliyor ya insan çocuğu için neler yapıyor işte, şimdiden annelik başladı mı ne?
Kendimi korkunç bir sürece hazırlamıştım. Zor olacağını duymuştum. İlk kan alma işleminden sonra o şekerli suyu içtim, susamışım, iyi geldi valla:) İlker de lezzetli birşey sandı ben öyle lıkır lıkır içince. 1 saat sonra kan verdik yine, ben sanıyorum her saat başı o sudan yine içeceğim, eyvah diyorum içimden, ilki iyi gitti de sonrakilere dayanabilir miyim? Meğer gerek yokmuş, derin bir ohh!! Ama açlık beni bitirdi. Gözüm döndü, yaramazlık yaptım, deli gibi hamburger yedim:) En son bu şekilde yemek yediğimde orucumu bozarkendi ve annem "evladım bu şekilde iftar yapmak günah, kıtlıktan çıkmış gibi yiyorsun, sen istersen oruç tutma da derslerine çalış" demişti. Sonrasında eve gelmişiz - diyorum çünkü arabada da uyumuşum - ve yine uyudum.
Tokluk kan şekeri sonuçları için bu sabah hastaneden aradılar. Doktorum, "yeliz sonuçlar normalin üzerinde çıkmış, bu fena!!!" nasıl yaaa oldum. Meğer pek güveniyormuşum sağlığıma!! Sonra birden "aa yok bu başka hastanın sonuçlarıymış, sende herşey normal" dedi, eşşeğini kaybedip bulma hadisesi. Yüreğime inecekti. Ya diyorum bu doktor beni doğurtunca çocukları da karıştırmasın:) Gülnur teyzemi de doğuma sokmak şart oldu:)

Veledin kafası yine kaburgalarımda sanırım, sırtıma kadar ağrı vuruyor şu anda. Nefes almak ne mümkün!!!